En Seqer Forum'a Hoş qeLdiniz |
|
| Çerkes KüLtürü !! | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
"๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:12 pm | |
| ÇERKESLERDE ESKİ TAKVİMLER M.A. Meretuko Adige Kalendar 1997-1998 Derleyen ve Çeviren: Murat PAPÇU
Etnograf M.A. Meretuko’nun materyallerine dayanarak hazırlanmıştır. (Murat Papçu)
Son yüzyıllarda Çerkesler halk (tarım) takvimi, hicri takvim, Yuliyan ve Gregoryan takvimleri gibi çeşitli yıl sayma sistemleri ya da takvimler kullandılar.
Tarım Sistemi Takvimi
Halk (tarım) takviminin kökleri kuşkusuz daha derinlere uzanmaktadır ve doğa olaylarını, iş dönemlerinin bölümlenmesini, halkın kültürünü ve yaşam biçimini yansıtmaktadır. Yılın dönemlerinin çeşitli adları bugün de yaşamaktadır:
1) Гъэтхэжъоныгъу (Ğetxejonığu) İlkbaharda çift sürme zamanı.
2) Мэлылъфэгъу (Melılhfeğu) Koyunların kuzulama zamanı
3) ЖъоныгъуакI (Jonğuaç’) Çift sürme zamanı sonu
4) Мэкъуогъу (Mequwoğu) Ot biçme zamanı
5) Хьахыныгъу (Haxınığu) Arpa biçme zamanı.
6) ХэкIотIупщыгъу (Xek’ot’upşığu) Aygırları (yılkıya) bırakma zamanı.
7) Бэдзэогъу (Bedzewoğu) Sineklerin dalama (ısırma) zamanı.
8) ЦIыжъугъу (Ts’ıjuğu) Öküz üvezi zamanı
9) ШышъхьэIу Шышъхьэогъу (Şışhe‘u) (Şışhewoğu) Atların kafa sallama zamanı.
10) Хыныгъу (Xınığu) Orak (ekin biçme) zamanı.
11) Iоныгъу (‘Onığu) Harman zamanı.
12) ТIыдзыгъу (T’ıdzığu) Koçları (sürüye) katma zamanı.
13) ТIыдзыгъуакI (T’ıdzığuaç’) Koç katma zamanı sonu.
14) Къэрсэбэнэ Iэтыгъу (Qersebene ‘etığu) Nadas kaldırma zamanı
(Sonbaharda çift sürme zamanı).
15) Бжыхьэ жъоныгъу (Bjıhe jonığu) Küçük yaz (pastırma yazı).
16) Гъэжъый (Ğejıy) Ot getirme zamanı.
17) ШэкIогъу (Şek’oğu) Av zamanı.
18) Тыгъэгъаз (Tığeğaz) Güneş dönümü.
Gregoryan Sistemi Takvim
Bu adlardan bazıları Yüliyan ve Gregoryan takvimlerinin aylarıyla kaynaşmıştır. Bugün kullanılan Gregoryan takvimine göre ayların adları şöyledir:
Ocak: Щылэ маз (Şıle maz)
Şubat: Мэзай (Mezay) Mart: Гъэтхапэ (Ğetxape) Nisan: Мэлылъфэгъу (Melılhfeğu) Mayıs: ЖъоныгъуакI (Jonığuaç’) Haziran: Мэкъуогъу (Mequwoğu) Temmuz: Бээдзэогъу (Bedzewoğu) Ağustos: ШышъхьэIу (Şışhe‘u) Eylül: Iоныгъу (‘Onığu) Ekim: Чъэпыогъу (Çepıwoğu) Kasım: ШэкIогъу (Şek’oğu) Aralık: Тыгъэгъаз (Tığeğaz)
Diğer halklar gibi Çerkesler de yılın dönemlerini gökyüzü cisimlerinin konumuna göre belirliyorlardı. Ünlü Çerkes etnograf Mafedz Sarbiy'in yazdığına göre bunun için en başta Joğuabe* (Жъогъуабэ) takım yıldızı kullanılıyordu. “Жъогъуабэр чIым къыхэкIыгъ” “Joğuabe topraktan çıktı”, “Жъогъуабэр гъажъом къыхэплъагъ” “Joğuabe ekine baktı”, “Жъогъуабэр чъыг шъхьакIэм хэхьагъ” “Joğuabe ağacın dallarına girdi”, “Жъогъуабэр чIыгум хэхьэжьыгъ” “Joğuabe (yeniden) toprağa girdi” gibi özdeyişler bunu kanıtlamaktadır.
Bu dönenceler arasında 90’ar gün vardır ve bunlar ilkbaharın başlangıcına (21-22 Mart), yazın başlangıcına (21-22 Temmuz), sonbaharın başlangıcına (21-22 Eylül) denk düşmektedir; tam bir dönence ise 360 günden oluşmaktadır.
Cıl Sistemi Takvim
Çerkesler daha sonra Tatarlardan aldıkları “cıl” sistemini kullanmışlardır. Bu sistem, her biri bir hayvanın adını taşıyan 12 yıldan oluşur. Dönencenin Fare yılından başladığı diğer Doğu halklarından farklı olarak Çerkesler de cıl, Örümcek yılından başlar. Bu takvimde yılların adları ve sırası şöyledir:
1) Бэджым иилъэс (Becım yiyilhes) Örümcek Yılı (1988)
2) Блэм иилъэс (Blem yiyilhes) Yılan Yılı (1989)
3) Шым иилъэс (Şım yiyilhes) At Yılı (1990)
4) Мэлым иилъэс (Melım yiyilhes) Koyun Yılı (1991)
5) Чэбэ хьэмлыум иилъэс (Çebe hemlıwum yiyilhes) Kâbe Kurdu Yılı (1992)
6) Чэтым иилъэс (Çetım yiyilhes) Tavuk Yılı (1993)
7) Хьэм иилъэс (Hem yiyilhes) Köpek Yılı (1994)
8) Къом иилъэс (Qom yiyilhes) Domuz Yılı (1995)
9) Цыгъом иилъэс (Tsığom yiyilhes) Fare Yılı (1996)
10) Чэмым иилъэс (Çemım yiyilhes) İnek Yılı (1997)
11) Хьашыумышым иилъэс (Haşıwumışım yiyilhes) Pars Yılı (1998)
Çerkesler iyi ve kötü yılları da ayırırlardı. Köpek, Koyun ve Kâbe Kurdu yılları bereketli, Tavuk ve Yılan yılları ise bereketsiz ve hastalık getiren yıllar sayılırdı. Çerkeslerin inançlarına göre Tavşan ve Domuz yıllarında savaş kaçınılmazdı.
Yılın şıle döneminin adı dikkat çekicidir. Şıle Farsça "çelle- kırk" sözcüğünden gelmektedir. 16-17 Ocak’tan 24-25 Şubat’a kadar (en soğuk günler) “ç’ımefe şıle” (кIымэфэ щылэ)(kış şıle), 16-17 Temmuz’dan 24-25 Ağustos’a kadar (en sıcak günler) “ğemefe şıle” (гъэмэфэ щылэ) (yaz şıle) olmak üzere yılda iki kezdir.
İslam’ı kabul ettikten sonra Çerkesler hicri takvim kullanmaya başladılar. Joğuabe takımyıldızının bugün astrolojideki karşılığı Yunus takımyıldızıdır. (ç.n.) | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:13 pm | |
| ÇERKES KÜLTÜRÜ
Ayakkabı ve Mest: Ayakkabı siyah sahtiyandan yapılır. Kırmızı sahtiyandan ayakkabı giymek büyüklere mahsus gibidir. Güzel terbiye edilmiş, tüyleri alınmış sığır derisinden yapılmış yumuşak ayakkabıları daha çok fakirler ve özellikle piyadeler giyerler. Sahtiyandan mamul ayakkabının ağzı, kenarları sırma şeritlerle süslenir. Çerkez ayakkabıları hafif olduğu gibi sahtiyan ya da yumuşak deri ayağın ihtiyacı nispetinde genişlemekte ve ayağa uygun bir şekil almakta olduğundan rahattır. Ayakkabı ile yalnız çorap giymek ayıp sayıldığından her halde sahtiyandan yapılmış mest ile giyilir. Mestte ayakkabının biçiminde olup, topuktan 4-5 parmak kadar yükse olur. mestin dikiş yerleri sırma şeritlerle donatılır.
Kaptan: Kaptan dedikleri eteği uzunca, mintan aynen setrenin şeklindedir. Ancak kaptanın yakası kapı olup beş santimetrelik kola yakaları kadar yüksektir. Kaptan genelde siyah ipekli satenden ve bazen de beyaz pakistandan imal edilir. Kaptanın eteğinin uzunluğu azami diz kapağına kadar olup, ev dahilinde setresiz giyildiği için, genellikle uzun yapılır. Kaptanın kolları geniş olmayıp bilekte kendi renginde küçük ve zarif düğmeleri vardır.
Don ve Gömlek: Don ve gömlek daima beyaz pakistandan yapılır. Fakir kısmı; kadınların dokudukları ince bezden yaptırırlar. Donun biçimi aynen Çerkez pantolonu gibidir. Gömlek ise alaturka gömlekler biçiminde olup yalnız kaptan gibi dik ve yüksek yakası vardır.
Yamçı – Ş’ague: Yamçı, askeri pelerinleri şeklinde olup, üzeri kıvırcık olmak üzere siyah yünden imal edilir. Önü yakanın iki tarafına dikilmiş olan sahtiyandan düğme ile tutturulur ve yaka ile düğme şeritlerle süslenir. Beyaz ve kıza zarif yamçılar kadınlara mahsus omuz atkısıdır.
Kürk – Şibe: Çerkezler; kuzu derisinden soğuğa karşı kısa kürk (şibe) giyerler. Özellikle karlı havalarda bununla kendilerin muhafaza ederler. Kürkün tüylü kısmı içeride bulunur. Başlık – Shorkan: Başlık yalnız beyaz sayaktan yapılır. Kenarlarında ve dikiş aralarında beyaz, nadiren de siyah ip konur. Başlığın kenarları bazen sırma şeritlerle süslenir.
Kumaşlar: İç çamaşırları kaptanlık kumaşlar müstesna olmak üzere erkek elbiseleri levazımatı tamamen Çerkez kadınlarının imalatıdır. Yünden, deriden bu elbiseleri dokuyup yapmak hususunda kadın ve kızlar takdire değer gayretler gösterirler. Evinde genç kadın ve kız bulunmayanlar komşularının genç kadın ve kızlarına elbise dikmek, kumaş dokumak için başvurmakta olduklarından kadınların bu hususdaki çalışması yalnız kendi hanelerinin ihtiyacına inhisar etmez. Müracaat edenlerin işlerini de yaparlar. Karşılık beklemezler.
Kadın Elbiseleri: Çerkez kadın elbisesi sade ve zariftir. Kadının narin ve ince endamını fidan gibi güzel göstermek, genellikle güzelliğini arttırmak gibi hususlarda büyük bir üstünlük taşır. Latif endamlarıyla ün salmış bu Kafkas kadınlarının doğanın kendilerine bahşettiği güzellik ve modeli; insan eli vücuda getiremez. Çünkü o; yüksek bir zevki selimin ürünüdür. Tabiat kadar sade ve güzeldir. Çerkez kadın elbisesinin parçalarına bakacak olursak:
Dişepoa – Sırma Saç: Çerkez kızları, sırma kaytan ve şeritlerden yapılmış zarif ir taç giyerler. Büyüklüğü yüze güzellik verecek derecededir. Zülüfleri, perçemlerini kapamayacak şekilde biraz tepede bulunur. Tacın üstünde birde altın ve gümüş top vardır. Tepesi bazen düz, bazen de biraz koni biçimindedir. Altında perçem: alın üzerine dökülür. Zülüfleri kulaklara doğru iner. Tek ve büyük saç örgüsü de belden şagıya doğru iner. Bu sırma saç bazen yalnız olarak giyilmez. Üstüne gayet ince ve ŞAMHA dedikleri bir beyaz ya da pembe tül örtülür. Bu serpuş (İsa’nın milat ağacı) gibi her rengi, her çeşidi olan, dallı, budaklı biçimsiz Avrupa kadın şapkalarından çok güzeldir.
Korak Say: Korak denilen kız mantosu, erkek setresine benzer. Ancak korakın kolları dar ve omuzdan itibaren giyilmeyip serbest bırakılır. Setre gibi yakasız, haydari biçiminde göğse kadar açık olup göğüste bulunun çapraz gümüş yada altın düğmelerle tutturulur. omuzdan bele kadar vücuda yapışacak derecede dardır. Etek topuğa kadar ve erkek setresi eteklerinden biraz dardır. Bundan dolayı biraz açık duran önde entari görünür. Korak siyah yada koyu kırmızı ve kahverengi sırma süslü güzel ve parlak gösterecek koyu renkli ince çuhadan yapılır. Korakın bütün kenarları, dikiş araları şeritlerle süslenir.
Entari – Can: Çerkez kadın entarileri alaturka düz entarilerin aynısıdır. Uzunluğu topuğu geçmez. Yakası gerdan görünecek şekilde açıktır. Resmi yerlerde kızlar korak altında düz ince ipekten yapılmış entari giyerler ve açık renkleri tercih ederler. Ev içinde basma entari giyerler. Entarilerde süsü yapmazlar.
Ayakkabı: Kadın ayakkabısı ve mest daima kırmızı sahtiyandan yapılır. Şekilce erkek ayakkabı ve mestlerinin aynısıdır. Çok resmi görünmek istedikleri yerde ayakkabı ile beraber üzeri şeritlerle işlenmiş yüksek takunya giyerler.
Şamiha – Başörtüsü: Ev içinde yada resmi olarak görünmeyeceği yerlerde kızlar taç giymezler. Yalnız başlarına bir eşarp atarlar. Başı açık tutmak saygısızlık olduğu için başa atılan bu tül, eşarp güzelliği saklamak için değil, tersine güzel göstermek içindir.
Kemer: Çerkez kız ve kadınları resmi ve resmi olmayan her yerde kemer takarlar. Kemersiz bulunmayı ayıp sayarlar. Genelde kemerler kırmızı sahtiyan üzerin araları birer parmak arayla gümüş yada altın düğmeler konmuş ve önde bir mili olacak şekilde yapılır.
Korsa – Şuktan: Çerkez kadınları çok eski zamanlardan beri korsa kullanırlar. Vücutlarının düzgün durmasına ve endamlarına önem verirler.
11. Silah ve At Takımları Çerkez silahlarının da her şey gibi zamanın, değişik ve gelişmelerine uyarak biçim değiştirdiği anlaşılmıştır. Ecdattan kalan eserler ve kazılardan çıkan savaş malzemesi bunun er. büyük delilidir. En sonra bıraktıkları silah ok ve yaydır. Eski zamanda bunu yalnız kibarlar taşırmış. 1722 yılında başlayıp 1864 yılına kadar kanlı bir şekilde devam eden Çerkez-Rus harplerinde hasmın silahına üstün, hiç olmazsa eşit silah kullanmak icap ettiğinden bu savaşlarda ok ve yay kullanılması terk edilmişti. Sonraları bunu sadece kibarlık nişanesi olarak savaş haricinde taşırlardı. Çerkez silahları zamanlarına göre en zarif, en iyi silah idi. Ruslarla yapılan savaşlar sırasında koca Avrupa arkasında yardımcı olduğu halde Rusların silahına; Çerkez silahlarının üstün olduğu konusunda batı yazarları hemfikirdirler. İyi çelik yapmakta Çerkezler çağdaşlarından ileri idiler. Bundan dolayı kama ve kılıçları iyi kesmek hususunda eşsizdi. Tüfekleri hafif ve zarif olmasının yanında atış gücü ve kolay kolay şişmemesi bakımından diğer tüfeklerden üstündür. "Yiv"i icat ederek şişhane usulünü meydana getiren Çerkezler, silah tarihinde önemli bir değişiklik meydana getirdiler. Kendileri yivli tüfek kullandıklarından kaval tüfek taşıyan Avrupalılarla alay ederlerdi. Bir Çerkez şiiri: "İngiliz cesur, atları güzel, takımları mükemmel, fakat tüfekleri kavaldır" diyor. Çerkez zevki selimi, tabiat güzelliği silah takımlarının umumundaki zarafet ve isabeti göstermektedir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:13 pm | |
| ADİGELERDE KADININ YERİ
Hanceriy bir yazısında Şöyle bir olay anlatır :
Yaşlı bir Adige kadınının savaşta üç oğlu varmış. Bunlardan ikisi cephede can vermişler ve kadının son kalan oğlunu da kanlar içerisinde can çekişirken bir atın sırtında kapıya getirmişler bir gün. Yaralı adam kapısının önüne gelir gelmez bir kelime dahi söyleyemeden boş bir çuval gibi atın üzerinden yuvarlanıp, anasının ayakları dibine düşmüş ve oracıkta can vermiş.
Kadın hiç bir telaş göstermeden oğlunu getirenlere dönüp sormuş – oğullarım yiğitçe savaştılar mı ? Diğerleri cevaplamışlar – Evet, kahramanca savaştılar,düşman karşısında asla geriye dönmeksizin yiğitçe mücadele ettiler. Kadın bu sözü duyduktan sonra ancak ölen oğulları için ağlamağa başlamış. Bir yandan ağlayıp bir yandan "babalarına yakışır şekilde yaşayıp ölen yiğit oğullarım,güzel evlatlarım " diyerek ağıtlar yakıyormuş. Kadın bir an duralamış ağlamasını kesmiş ve şöyle söylemiş: "Hayır ben şanssız,bahtsız bir kadın değilim,yüreğim rahat oğullarımın akibetlerini bilerek,yiğitçekahramanca öldüklerinden emin olarak evlatlarım için ağlayıp yas tutacağım,ama şanssız ve bahtsız değilim.
Hanceriy bu olayı anlattıktan hemen sonra ekliyor ve şöyle diyor devamında : Gördünüz mü Adige kadınını, onun mitolojideki kadın kahramanlardan farkı nedir ? Dışarıdan Kafkas halklarını gözlemleyenler açısından ele alacak olursak bunların pek çoğu Adigelerin kadına bakış açısını tam olarak kavrayabilmiş değillerdir,hala da böyleleri vardır günümüzde. Kadının özgürlüğünü sınırlayan doğu kültürleri ile Adige kültürünü bir tutanlar maalesef hala mevcut . Elbetteki bu kanaat büyük bir yanılgı olduğu gibi bu tür düşünenleri haklı çıkartacak hiç bir örnek te gösterilemez. Hanceriy bir başka yazısında Adigelerin kadına bakışlarının Asya’daki diğer müslüman halklar gibi olmadığına örnek olarak Met çunatıko Yusuf İzzet paşadan naklen şöyle söyler : " Doğu toplumlarında olduğu şekilde Adigeler’de kadın ağır işlerde çalıştırılmaz. Onlarda adet olduğu şekilde bizde erkekler bir kenara çekilip kadını sert yamaçlarda ziraat işlerinde,tarım işlerinde bahçe işlerinde çalıştırmazlar…" Adigelerde erkeğin kadına el kaldırdığı , küfrettiği veya aşağılayıcı sözler söylediği duyulmuş görülmüş değildir. Ve bu tür hareketler çok büyük bir ayıp olarak karşılanır toplum tarafından. Dolayısıyla da Adigelerin kadına bakışlarını islamın yaklaşımıyla aynı görmek ve Adigelerin kadını müslüman doğu toplumlarının bakış açısı ile değerlendirdiğini söylemek doğru değildir. Adige töresinin kadına verdiği değeri ve kadına bakışını yansıtan pek çok örnek vardır söylencelerimizde. Mesela Seteney guaşe,Adiyuh, Meliçıphu,Dahenağue,Laşın ve benzeri pek çok örnek görebilirsiniz bu konuda. Söylencelerden örneklediğim bu kadınlar hepsi aynı veya birbirinin benzeri karakterde değillerdir,onlara dair anlatılan olaylar da belki birbirinin zıddı olaylardır fakat bunların hepsinde Adige kadınına dair,Adigelerin kadına bakışına dair güzel örnekler bulabilirsiniz. Bu söylencelerde örneklerini görebileceğinin bakış açısı ve değerlendirme biçimi bir kaç yüzyıldan günümüze kadar önemini yitirmeksizin devam edegelen bir Adige töresidir. Mesela Seteney Guaşe'yi ele alalım.Onun Mitolojideki yeri diger kahramanlarla kıyaslandığında hiç te küçümsenmeyecek kadar önemlidir.Hatta daha ileri giderek "belki de seteney guaşe olmaksızın nart destanları bu günkü önemini kazanamazdı" diyebilirim. V.İ.Abaev bu konuda şöyle söyler: "Eğer Nart destanlarından bir erkek kahraman eksilse bir şey olmaz ama Seteney bu destanların -olmazsa olmaz-karakteridir." Şoten Askerbiy "Kadının üstünlüğünü ve değerini gösteren bu destanın bir benzerinin dünya kültürlerinde ve mitolojilerinde olmadığını" söyler bir yazısında. Nart destanlarındaki erkek kahranmanların pek çoğunun öldüğünü veya bir şekilde yaşamlarının son bulduğunu görürsünüz fakat bu destanların hiç bir yerinde Seteney Guaşenin öldüğünü söylemez,bir yoruma göre bu onun yaşamının son bulmasını kabullenemeyen o halkın isteğinden ve destanı bağlayış biçiminden kaynaklanır. Çünkü Seteney güzeldir,akıllıdır,alımlıdır,o nartların annesidir,danıştıkları akıl hocalarıdır,ileri görüşlülüğü ile onların gözüdür,sevecenliği ve ile iyiyi ve güzeli gösterendir,namuslarıdır kısacası.İncelediğinizde dürüstlük ve açıksözlülükte seteney'i gölgede bırakabilecek bir başka tanrı yoktur Adige mitolojisinde. Günümüzde bile seteney güzelliğin,dürüstlüğün,ileri görüşlülüğün,asaletin ve aklın bir tarifi gibi görülür, bu gün bile Adigeler,Abhazlar,Asetinler kadını yüceltmek ve methetmek istediklerinde " o seteneydir, seteney gibidir" vb. İfadeler kullanırlar. Bir diğer örnek olarak meliçiphu'ı alırsak o seteney gibi bilge,güzel,akıllı değildir mesela. Bu söylencenin ortaya çıktığı dönem ataerkil topluma geçildikten sonraki zamandır. Bu söylencede verilmek istenen mesaj " gerçek kadın güzelliği ile değil aklı ile kendisini kabul ettirendir " şeklinde özetlenebilir kısaca. Buradaki kadın kahraman küçük ve zayıf,sıradan,hatta komik bile denebilecek bir kişiliktir ilk bakışta, fakat incelendiğinde görülürki burada da kadının toplumdaki yerine,önemine ve Adigelerin kadına bakışına dair pek çok örnek vardır. Adigeler kadına en çok değer veren halklardan biri olagelmişlerdir herzaman.Gerek toplumu ilgilendiren genel işlerde,gerek kendi cemiyeti ve dar çevresi,gerekse aile çevresi içerisinde her zaman kadının çok önemli bir yeri ve değeri olagelmiştir. Bütün bunların ötesinde sadece Adige töresini incelemiz bile kadının yeri ve önemi konusunda yeterince bilgi sahibi olmamız için yeterlidir. Hanceriy bir yazısında Kadına gösterilen saygının Adige töresinde en önemli geleneklerin başında yeraldığını belirterek şöyle söyler : Öldürülen birinin intikamını almak için kılıç elde yola çıkan bir grup, araya bir kadın ricacı girdiğinde yollarından döner ve silahlarını bırakırlar. Bu ve bunun benzeri örnekler pek çoktur eski Adige söylencelerinde. Eskilerde tüm toplumu ilgilendiren önemli konularda kadınlara danışıldığı zamanlar ve bu tür olayları anlatan pek çok örnek vardır. Fakat zaman içerisinde Adigelerde de kadın toplum işlerinden çekilmiştir , fakat yinede aile ve toplumdaki saygınlığı aynı şekilde günümüzde de devam etmektedir. Adige töresinde kadına saygı sadece namus kavramı ile açıklanamaz. Erkek için öngörülmeyen pek çok hak kadına verilmiş ve saygı bu ilişkilerin temeline olmazsa olmaz koşul olarak konulmuştur. Bir kadının hatırını kırmak,onu incitmek ve ona karşı saygısızca davranmak en ayıp işlerden biri olarak görülür. Adigelerde kadına verilen değer yaşamın her alanında belirgin bir biçimde gözlemlenebilir. 1829 yılında Kafkasyada bulunan Belçikalı bir bilimadamı olan Jan şarl de bess şöyle anlatır kitabında : "Bir atlı yolda bir kadın ile karşılaştığında,atından iner ve atını kadın'a verir binmesi için;eğer kadın bunu kabul etmezse adam atının gemini tutarak kadına gideceği yere kadar yaya olarak eşlik eder." Bir atlı yolda bir erkekle karşılaştığında eğerinin üzerinde hafifçe doğrulup onu selamlaması yeterli idi,fakat eğer bir kadınla karşılaşmışsa atından inip onu selamlamak ve ona bir süre eşlik ettikten sonra yoluna devam etmek gerekirdi. Bir gurup erkeğin oturduğu bir odaya kadın davet edildiğinde veya öyle bir ortama kadın geldiğinde kadın en iyi yere oturtulur ve erkekler ayağa kalkarak ona güzel sözler söylerler gönlünü alırlardı. Sofrada olanın iyisi kadına ikram edilirdi,odada bir kadın olduğu sürece sert bir ifade ile konuşulmaz.kötü söz ve küfür benzeri kelimeler kullanılmaz,bu tür konuşmalar kadına duyurulmazdı. Kadının gözü önünde hayvanlar kamçılanmaz,onlara vurulmaz,bir yolculuğa çıkılacaksa, kadınlar sürücünün at'ı(veya öküzü) kamçıladığını görmeyecek şekilde oturtulurlardı. Çeşmelerde veya derelerde kadın suyunu doldurup işini bitirmedikçe atlılar oraya atlarını sulamak için girmezlerdi. Dörtnala giden atlı eğer kadınların olduğu bir yerden geçiyorsa yavaşlardı,silahını göstererek tutmaz,kadının olduğu yerde silah çıkmazdı. Eğer erkek bir kapı önünden geçerken bir kadının odun kırdığını veya benzer ağır bir iş yaptığını görürse yanına gider o işi kadının elinden alıp kendisi yapar ve sonra yoluna giderdi. Yolculukta kadının rahat etmesi için azami özen gösterilir, eğer dağda,ormanda veya yolda yemek yenecekse kadına yemek yaptırılmaz bu iş erkekler tarafından yapılırdı. Görüldüğü gibi Adige toplumu töresinin gereği olarak kadını en üst mertebede tutmakta ve ona hakettiği değeri vermektedir. Bunun yanısıra büyük sıkıntılar çekip baskılara uğrayan,pek çok hakkı gaspedilen kadınlar da olmuştur toplumumuzun içerisinde.Fakat bunun asıl sorumlusu Adige toplumu ve töresi olmayıp sonradan pek çok geleneğimizin deforme olmasına yolaçan din kaynaklı davranış biçimleri ve bunu kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanan feodalitedir. Bu tür istisnalar hiç bir zaman Adige toplumunu ve töresini tümüyle sorumlu kılmaz ve kapsamaz fakat yinede günümüzde bile o dönemlerden kalmış ve Adige kültürüne uygun olmayan pek çok hatalı davranış biçimi hala muhafaza edilmektedir maalesef. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:15 pm | |
| ÇERKES KÜLTÜRÜ
SOSYAL YAŞAM,GELENEK VE GÖR ENEKLERİ
Gelenek, genel anlamda geçmisten gelen ve tolum üyelerinin toplu, köklesmis aliskanliklarini ifade eder. Gelenkler o tolumun geçmisindeki gelir ve geçerli oldugu toplumda da toplumsan yaptirimlara dayanarak, kusaktan kusaga aktarilarak süregider. Gelenekler uygulandiklari zamana ve yere göre degisiklikler gösterir. Görenekler ise daha yaptirimsizdir toplumdaki görgüye dayanirlar, uzun süre geçerliligi ve kullanirligi olanlar gelenek haline dönüsebilir. Toplumda gelenek ve görenekler töre kavramiylada ifade edilebilir, her ikisininde toplumsal yasamda önemli etkileri vardir. Toplumda insan davranislari benzeserek geçerli hale gelip toplum tarafindan uyulur ve uygulanirsa bu davranislar önce görenek daha sonra da gelenek haline gelir. Gelenek haline gelen davranislar ve toplum dogrulari kusaktan kusaga devredilerek geçerliligini koruyabildigi zamana kadar yasar. Fakat gelenekler toplumun yasam ihtiyacini karsilayamaz hale gelirse bu süre sonunda toplum tarafindan ya degisime ugratilir yada terkedilir. Özetle, gelenek ve görenekler; köklsesmis toplumsal aliskanliklardir. Çerkez toplumunun çesitli toplumsal aliskanliklari bulunmaktadir ve bu aliskanliklar, 130 yil önce göç yoluyla getirdikleri ülkede bile halen geçerliligini koruyorsa, baska bir degisle bu süreye karsi dayaniklilik gösterebildiyse, bu durum yüzyillardan beri sahip olunan bir yerlesiklikle açiklanabilir. Günüzde bile izlerine rastlanan gelenek ve göreneklere bakacak olursak; toplumda olabildigince özgör bir iliski yasayan Çerkeslerde gelenek ve göreneklere, degerlere taki bir baglilik söz konusudur. insan iliskilerinde yaratilan bu uyumlu atmosfer, bireylerin topluma ve kendilerine karsi duyduklari uyum davranisi sorumluluguyla ilgilidir. Tarihsel süreç içinde olmus ve toplum tarafindan benimsenmis kurallar ve gelenekleri, Çerkesler "Xhabze" diye adlandirilir. Çerkesler Kafkasyadan getirdikleri Türkiye'dede bir süre devam eden Feodal özelliklerinden, "Asil"lik ve "Köle"lik kurumlarinin, Çerkes toplumunun kesin çizgilerle olmasada siniflara ayirdigi söylenebilir. Ayrimin daha çok kesinlik kazandigi boylarda, boy tekrar kendi bünyesinde küçük prensliklere ayrilmis olup, bu prenslikler genellikle digerlerinden bagimsizdir, ancak tamamen birbirinden kopuk degildir. Çünkü Çerkes toplumunda yürürlükte olan yasam biçimi kollektivizm üzerine kurulur. Asil sinifta olanlarin çikarlarida bu yasam biçimine uygun düstügü için siniflar arasi sürtüsme ve çatismalara pek rastlanmaz. Toplumdaki sinifsal farkliligin kopuk olmasina karsin yinede Türkiye'de yakin tarihe kadar Çerkesler arasinda asil siniftan birinin köle siniftan birisiyle evlenmesi seklindeki kurallarin geçerliligini korudugu söylenebilir. Bunun yaninda Çerkes olmayanlardan kiz alip vermemek seklinde sürdürülen bir tavir gelenek ve göreneklerin daha az degisime ugramasinda etkili olmustur, günümüzde ise bu tür iliskilere girilmesi sikça raslanan bir davranis denilebilir. Çerkeslerde kiz kaçirma yaygin bir gelenektir. Kiz kaçirma eyleminin ilginç yönü bu eylemde zor kullanilmamasidir, yani kizin rizasi olmadan böyle bir ise kesinlikle kalkisilmaz Kizi kaçirmak için erkegin, kiz ailesinden birilerini haberdar etmesi gerekir.Kiz kaçirmaya kendisinin gitmesisart degildir. Kizi erkegin arkadaslari kaçirir ve yakin bir aileye teslim eder. O aile kizin arti ikinci ailesi dermektir. Kizin kaçirilip getirildigi aile kiz evi rollerini yüklenir. Ailelerin anlasmasi ise toplulugun yaslilarina düser. Geleneklere uygun biçimde evlilik törenleri düzenlenir ve gençler yeni yuvalarini kurar. Kaçma-Kaçirma geleneginde, ailedeki kiz ya da erkegin büyük olanin dururken küçügün evlenmemesinde ekisi oldugu söylenebilir. Yine aile içi evlilik yasagi, annenin sülalesinden bile en uzak kimselerle evlenmeme gibi bir gelenek önmlikle korunmaya çalisilan geleneklerdendir. Çerkeslerin gelenekleri içerisinde belki en önemlisi sayilan geleneklerden biri büyklere saygidir. Hatta bu konuda en iyi örnek, yaslilarin bulundugu büyük çerkes ailelerinde, evdeki gelin konumdaki hanimin yaslilarin yaninda yemek yememesi, konusmamasi, oturmamasi ve saygili davranmamasi bunun ifadesidir, denebilir. Bunun disinda Çerkeslerde; bulunan mekana biri geldiginde küçük-büyük herkesin onu ayaga kalkarak karsilamasi, namus ve saygi içinde onurlu yasam, insanlari ayirmadan tümüne sevgiyle yaklasmak, güçsüze yardimci olmak, yedirip-içirmek, konukseverlilik, iyi ve kötü günlerde bir arada olma, yardimlasma gibi geleneklerde yine önemle korunan ve uygulanan geleneklerdir. Çerkeslerin, Kafkasya'da tarim ve hayvnacilikla ugrasan köylü topluluklari oldugunu herkes tarafindan bilinmektedir. Göç yoluyla gelip bu ülkeye yerlesirken de köy yasamina dayali yerlesimler kurmalari bununla açiklanabilir. Odönemde sahip oldukalr toplumsal iliskiler reodal toplumsal iliskileriydi ve bu iliskilerde köyü yasamina denk düsüyordu. Çerkesler sahip olduklari toplumsal iliskileri en iyi bu tip yasam biçimlerinde gerçeklestirebilirlerdi. Bu yasam biçimi ile ifade etmek istedigimiz sey tabiki sahip olduklari degerler ve kurallardir | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:16 pm | |
| ÇERKES KÜLTÜRÜ
AİLE VE AKRABALIK İLİKŞKİLERİ
Çerkes ailelerinde akrabalik iliskileri çok yaygin ve önemlidir. Akrabalik iliskilerinde bir iç içelik sözkonusudur.genelllikle THAMADE (yasli ve bilge kisi,bütün toplantilarda toplulugun sefidurumundadir) statüstündeki kisilerin aldigi kararlar bu akrabalik ikiskisi içerisinde onlarin tümü için geçerlidir. Ayni zamanda olaylar, toplantilar disindaki bir araya gelisenlerin hepsinde (yasli-genç) bir Thamade'lik kurumu bulunur. Bu thamde o tplulugun en yaslisidir ve topluluga baskanlik eder. Toplulukta bulunan her birey onun aldigi kararlara uymak zorunda oldugu gibi,onun izniyle davranislarda bulunabilir. Çerkeslerde aile genellikle genis aile olup, ana, baba, çocuklar ve torunlardan olusmaktadir. Aile bireyleri arasinda sert ve siki bir disiplin vardir, aile küçüklerinin alinacak kararlarda önemli bir katkisi ve etkisi yoktur, fakat kararlarin uygulayicisi durumundadirlar. Yaslilara ailede ve toplumda ayri bir deger verilir, ailenin reise babadir, kararlari o alir, diger üyeleri ise uygular. Aile reisinin kararlari emir niteligindedir. Erkegin ailedeki bu otoritesi yasi ileledikçe artar ve kabilelerde de etkili olmaya, sefi durumuna geçmeye baslar. Çerkeslede, çocuklar evlendikten sonra ayri ev kursalar bile, "Büyük Ev" yada " Ana Ev" dedikleri baba evi ile iliskilerini koparmazlar. Büyük ailede yönetim "ata-baba"dadir. Her is ondan sorulur.Aileyi bir arada tutan,toparlayan odur. Kimse ona sormadan aileyi ilgilendiren önemli bir karar alamaz. Ata-Baba'nin yetkisi yanlizca çocuklari üzerine degildir.Kendisinde küçük olan kardesleri ve aileleri üzerinde de, kendi ailesi üzerindeki haklara sahiptir. Böyle bir aile büyügü yasamini yitirdiginde, aile fertleri yine ayni hiyerarsiyi korumak kosuluyla, es ve çocuklarini çevrelerine toplayip yeni büyük aileler olustururlar. Ancak yasayacaklari ev eski büyük evin yakinlarinda olmak zorundadir. Kardeslerin bu sekilde ayrilamasina ragmen, uzun süre mal ortaklari devam eder. Mallar bölüsüldügünde baba miras sadece erkeklere düser kizlar bu mirastan yararlanamaz. Kizlar evlenene kadar baba ya da erkek kardeslerinin evinde kalirlar. Sahip olabilecekleri mallar; giyimleri, takilari ve çeyizleridir. Kadinin evindeki yasam çok rahattir,genç kizlarin baba evinde büyük özgürlüge sahip olmamalarina karsin evlendikten sonra bu rahatliklari ortadan kalkar. Kardesler her ne kadar ailede bir arada oturuyor olsalar bile, evlenen kardeslerinin ayrilmasi, isini ve malini ayirmasida söz konusudur. Ancak eve bir konuk geldiginde veya disaridan gelebilecek haksizliklara karsi tek vücut olurlar. Ailede bir is bölümü vardir. Ailede kadin; yeme-içme,ev temizligi, çamasir, çocuk bakimi gibi ev içi islerle ugrasir. Disarda yaptigi isler ise, inek ve koyunlari sagmak,kümes hayvanlarina bakmaktir. Genç kizlar annelerine, erkekler ise babalarina yardirm ederler. Erkekler bir taraftan da ise ev disindaki islere bakarlar ve evi geçindirir. Ailede çocuklarin yetistirilmesinde temel hareket noktasi, saygi ve sevgidir. Çerkeslerde çocuk yetistirme görevi sade anne ve babanin görevi olmaktan öte daha çok toplumun ortak görevidir.Okul egitimi disindada aileler çocuklarina; insan sevgi, dürüstlük, çaliskanlik, vatan ve millet sevgisi" büyüklere saygi duygusu asilarlar. Çcuk yetistirmeyi toplum borcu olarak bilirler. Çerkeselr atasözlerinde bile bunu, "Çocuk iyi yetisirse, hem ailesinin hemde toplumun çocugudur; ama kötü yetisirse yanlizca ailesinin çocugudur" seklinde vurgularlar. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:17 pm | |
| Çerkes Kaması
Bir Çerkes''''in lüksü , sahip oldugu silahlarin sayisi ve güzelligi ile ölçülürdü.Kalkar kalkmaz onlari alip inceler , temizler , atesli silahlarin fitilini degistirir , sonra da evinin en önemli odasinin duvarina eve gelecek konuklarin iyi görebilmeleri için simetrik bir biçimde asardi. Çerkeslerde en pahali silah kincal veya hinjal idi.Yanlarindan asla ayirmadiklari kutsal bir silah olan kincal , iki tarafi keskin ve çeligine çok iyi su verilmis dört santim genisliginde , kırkbes santim uzunlugunda , kurbanin kaninin akmasi için her iki tarafinda derin birer oyuk bulunan bir hançerdi.Dar kabzasi islenmis gümüsten çiviler veya seritlerle süslü olurdu.Siyah kakmalari olan ''''savatlanmis'''' bir gümüs kina konulurdu. Kincal gümüsle süslü deri bir kemerin ortasina takilirdi. Bu hançeri büyük bir beceriyle kullanirlardi.Bir Çerkes takip edildiginde kincalini düsmanina firlatirdi ve on metreden de kolay kolay hedefini sasmazdi.Biçaga su verilirken , ölümcül yaralar açmasi için zehirli bir madde kattiklari düsünülürdü. Çerkesler kemerlerinde bu kamalarin disinda , kabzasi islenmis , maroken bir kilifa yerlestirilmis saska adi verilen bir kiliç tasirlardi.Bu malzemeler bir çift tabanca , bir kamçi ve bir de hayvanlari veya baskinlarda kaçirdiklari kisileri baglamaya yetecek uzunlukta bir iple tamamlanirdi. Çerkesler 19.yüzyilin baslarinda hala bir yay ve okla dolu bir sadak kullaniyorlardi ama bunun yerini yavas yavas dipçigi dar , gümüs bileziklerle tutturulmus , namlusu kakmali bir tüfek almaya baslamisti. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:17 pm | |
| Medeni Bir İlişki Tarzı KAŞENLİK (sevgili)
Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde, toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle bir kaç köyün gençleri biraraya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yereri de sayılmaktadır. Kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Bütün eğlence, düğün ve toplantılarda "thamate" adı verilen bir kişi bulunur. Kim kimle kaşen olabilir? Aynı sülaleden olan kişiler kaşen olamazlar. Akrabalık derecesi ne kadar uzak olursa olsun yasaktır. Aynı köyden kişilerin kaşen olmaları hoş karşılanmaz. Bu kural günümüzde biraz yumuşamıştır. Artık aynı sülaleden olmamak kaydıyla kaşenliğe fazla tepki duyulmamaktadır. Muhabbet toplantılarında kızlar ve erkekler karşılıklı otururlar. Birden fazla kaşen Gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkez kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Toplantıda amaç tanışmak, eğlenmek ve kendine uygun bir eş seçmek olduğu için kaşenlik bazen ciddi bazen de şaka halinde ortaya çıkmaktadır. Sayısı fazla olan şaka kaşenliğinin çok fazla bir ciddiyeti yoktur. Kız ya da erkek birbirlerinin daha önceki kaşenlerine karşı herhangi bir olumsuz tavır takınmazlar. Eski kaşenlerle sosyal ilişkiler kesilmez. Çünkü daha önceki kaşenlerin şaka olduğunu her iki tarafta kabullenmiştir. Kadın ya da erkek eski kaşenleriyle bu benim eski kaşenim diye espri yapabilir. Dolayısıyla kızın ya da erkeğin birden fazla kaşeni olması yadırganmamaktadır. Evlenmeye vesile olan kaşenlik Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir. Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar dahi sırf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş vakit geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi meth edici ve övücü sözler söyler. Kaşenliğin bir de ciddi boyutu vardır. Bu durumda birbirlerini beğenen kız ya da erkek evlenmek için arkadaşlık kurmak isterler. Eğer karşı taraf kabul etmişse diğer toplantılarda da görüşerek bu ilişkiyi devam ettirirler. Fakat ciddi kaşenlikte daha ziyade pisehluk ile başlamaktadır. Erkek bir kaç arkadaşını alarak kızın veya onun herhangi bir akrabasının evine gider. Kızın da mutlaka yanında bir ya da bir kaç arkadaşı bulunmak durumundadır. Burada kıza kaşenlik teklifini sunar. Bu durumda kız ve erkek arkadaşlarının yanında teklifi değerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kaşenliğin her iki boyutunun da kendine has kuralları vardır. Kaşenlik eğer ciddi ise ve sonuçta evlilik düşüncesi ile kişiler birbirlerini tanımaya çalışıyorsa bu durumda meclislerde şaka kaşenliği gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konuşarak birbirlerini daha iyi tanımaya çalışırlar. Fakat ilişkileri diğer kaşenliğe nazaran resmiyet kazanır. Diğeri kadar serbest değildir. Her ne kadar bu kişiler evlilik kararıyla birbirlerini tanımaya çalışsalar da mutlaka evlenecekler diye bir şart yoktur. Eğer bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir. Evlenme akdi ve Euç Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu sefer bunu kendi aralarında akitleşirler. Bu durumda da euç denilen bir hediye verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir hediyedir. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik neticesinde evlenmeyi kabul etti demektir. Bu hediyeyi erkek bayandan ister. Bayan da kendi insiyatifinde bir hediye verir. Bu hediye bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir. Bu karşılıklı hediyeleşme durumu sadece kız ve erkek arasında olmaz. Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından veya akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve hediyeleşme hadisesi onların nezaretinde olmaktadır. Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu akit altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar. Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder. Eş seçimindeki incelik Gerek evlenmeye karar veren gerekse sadece bir kaç toplantıda kaşen olan kişiler birbirlerini aileleri ile tanıştırmazlar. Arkadaşları ve o ortamda bulunan kişiler onların kaşen olduklarını bilir. Anne ve babalarına kaşen olduklarını söyleyip birbirlerini tanıştırmaları ayıp olarak karşılanır. Aileler kızın ya da erkeğin kaşenini toplumlardaki diğer kişilerden öğrenerek haberdar olurlar. Ancak evlenme zamanında ailelere bildirilir. Bu durumdan da sadece anneye bahsedilir. Kaşenlik adeti Çerkez toplumunda kızın ya da erkeğin evleneceği kişi hakkındaki kararı kendilerinin vermesini sağlar. Büyükler müdahale etmezler. Fakat evlenmek üzere kaşen tercihi yapan kişiler daha ziyade aile yapılarına uygun toplumsal kurallara ve adetlere riayet edecek kişileri tercih ederler. Bu nedenle birçok toplantıda kızın ya da erkeği hal ve hareketlerini kontrol ederler. Evlilik tercihi yaparken bu tip kişilerle yapmayı isterler. Çünkü çerkes kültüründe toplumsal normlara uygun olarak hareket etmek gerekmektedir. Fertlerden görgü kurallarına gelenek ve göreneklere uygun davranış göstermesi beklenmektedir. Kız kaçırma Kaşenlik ile başlayan evlilik aşamasında nişanlılık ve söz gibi durumlara pek rastlanmaz. Bunun en önemli sebebi kaçırma şeklinde evlenmenin gelenek ve göreneklerinde yer almasıdır. Gençler evlenmeye karar verdikten sonra maddi imkansızlıklar, kendisinden büyük başka birinin evlenecek olması gibi sebeplerden dolayı kaçırma şeklinde evlenmeyi tercih ederler. Fakat Çerkes kültüründeki kaçırma şekli diğer milletlerden farklı olarak kendine özgü bir nitelik gösterir. Bu şekilde evliliğin yaklaşması nişan ve söz gibi törenlerin yapılmasını gerekli kılmamaktadır. Yine kişiler zaten kaşenlik dönemlerinde birbirlerini yeterince tanıdıkları için ayrıca bu tür dönemlere gerek duymazlar. Ayrıca çerkeslerde adetler kişilerin ilişkilerine çok fazla sınırlama getirdiği için bu döneme her iki tarafında katlanabilmesi zor olur. Çünkü nişanda büyüklerde işin içine girerler. Onlarla olan iletişimde konuşma ve görüşme yönünden bir takım güçlükler olduğu için kişiler nişanlı olarak kalmayı pek tercih etmezler. Ancak günümüzde söz ve nişanlılık dönemi Çerkesler arasında da yaygınlık kazanmıştır. Çerkes milletindeki genç kız ve erkekler genellikle aynı milletten olan kişilerle evlenmeyi tercih etmektedirler. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:18 pm | |
| ÇERKES KÜLTÜRÜ
EŞ SEÇME VE EVLİLİK TÖRENLERİ
Çerkesle genel anlamda, gelenek ve yasam biçimlerinde Türkiye'deki diyer toplumlardan daha genis ve özgürdürler. Onlarda "söz kesilmez", genç kiz ve erkekler çevrelerinde "göz gezdirip" en uygununu arastirirlar. Genelde Lazlardan, Türklerden veya Kürtlerden dahageç evlenirler. Bu evlenme yasinin 25-30'lara kadar çiktigi da görülür. Çerkeslerde evlenme yasinin yüksek olmasinin bir nedeni; geleneklere göre, büyük kardesin evlenmeden küçügünün evlenmemesidir. Birçok kisi, büyklerin evlenmesini beklerken evlenme yaslarin epey geçiyorlar. Günümüzde bile bu gelenegin sürdügü söylenebilr. Hatta bu gelenek yüzünden bir çok kisi de evlenmeden kalabiliyor. Bir diger neden ise, eslerin olgunluga erismesini bekleme ve üstlendigi aile yükünün sorumlulugunun önemli görülmemesidir. Diger yandan Çerkeslerde iç güveysi gitmek seklinde bir durum hemen hemen hiç görülmemektedir. Bu ayni zamanda ataerkil aile yapisinin egemenliginden de kaynaklanmaktadir. Ayrica iç güveysi giden erkegin gidmis oldugu ailede söz ve karar sahibi olmayisi çerkes erkegi için kabullenilebilecek bir durum degildir. Çerkes toplumunda genç kiz ve erkekler arasindaki iliski ve etkilesim son derece açik ve olagandir. "Zekhes" diye adlandirlina toplantilarda kizlar ve erkekler birarada bulunur, bu tplantilarda gençler bir birlerini tanir, konusur, oyunlar oynar, "Ksenlik "yapar. Ksenlik iliskisi flört iliskisine denk düsen bir iliskidir. Bu iliskide genç kiz ve erkek duygu ve düsüncelerini sözlerle paylasarak daha yakindan birbirlerini tanirlar. Bu iliski gençlerin es seçiminde daha dogru ve bildik kararlar almasinada etkilidir. Evlilik öncesi bu sosyal iliskiyi yasamis olan gençlerin evlilikleri, eger gerçeklesirse, daha gerçekci ve saglam temellerde dayanir. Bu yüzden Çerkeslerde esler arasinda çatismalara, bosanma, terk etme, ayri yasama, vb. durumlara çok az rastlanir. Bununla birlikte Çerkeslerde "görücü usulü" ile evlenmelere çok az rastlanir, yukarida açikladigimiz biçimde bir iliskiye sahip genç kiz ve erkekler eslerini kendileri seçerler, aileler ise bu konuda kendilerine gelen önereyi kabul ederek, kiz isteme, nikah ve dügün gibi geleneklere uygungerekli yükümlülüklerini yerine getirirler. Gerekliliklerin yerine getirlimesinde, aile ve toplum büyüklarinin ortak karar ve uygulamalari etkilidir.Gençler bu asamadan sonra devreden çikmislardir. Bu islemlerder söz söyleme ve karar alma, onlara etkide bulunma haklari kalmamistir. Aile üyeleri, akrabalar ve bir arada yasayan toplulugun yaslilari gerekli islemleri ortaklasa gerçeklestirir. Çerkeslerde evlilik saygi uyandiran, mutluluk nedeni olan bir kurumdur. Evlilik kurumu büyük bir dügünle kurulur ve bu dügüne büyük önem verilir.Dügün yapan aileye sosyal yardimda bulunmak bir gelenek oldugu kadar, yardimam katilmamak ayip sayilmaktadir. Dügünlere ailenin tanidiklari ve akrabalar disinda da çevre köylere tek tek haber verilir, davet edilir. Dügüne katilan misafirler köyde yasayanlar tarafindan paylasilarak agirlanir. Dügünler bir kaç gün sürer. Bu dügünlerde evlenen erkek kendi dügününe katilmaz ve ortalikta görünmez, dügün boyunca bir arkadasinin ailesi yaninda kalir. Dügün sonrasi evlenen kisinin evine getirilmesi yine arkadaslari tarafindan düzenlenen küçük bir törenle olur Evlenen kisinin dügün öncesi ve dügün boyunca kaldigi arkadaslarinin evi artik bir akraba evi olarak kabul edilir. Günümüzde bu gelenklerin hepsinin uygulandigi söylenemez, özellikle kentlerde yasayanlarin bu gelenekleri uyguluyabilmesi dahada zorlasmaktadir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:21 pm | |
| C E R K E S T O P L U M U Soylular, Köylüler ve Köleler
Her Cerkes hangi soya ve hangi boya ait oldugunu bilir. Ayni soydan herkes birbirini akraba sayar ve aralarinda evlenme yasagi uygulanir.
Geleneksel ve toplumsal yapi Cerkeslerde soy toplulugu (klan) ve boy-kabile yapilanmasi özellikleri tasir. Ortak bir atadan geldigine inanan ve ayni soyadini tasiyan aileler soy topluluklarini (lhepk) olusturur. Ayni Ihepkten olan herkes birbirini yakin akraba sayar ve aralarinda kesin evlenme yasagi uygulanir. Evlenme yasagi anne tarafindan "Ihepek" icin de gecerlidir. Her soyun kendine ait bir damgasi (armasi) vardir. Gecmiste bu soylar, yasadiklari cografi bölgenin veya bagli olduklari prenslerin alariyla anilan Abzeh, Sapsig, Bjedug, Natuhay, Cemguy, Kabardey, Besleney, Hatukay gibi boylari olusturuyordu. Bu geleneksel yapi eski katilikta olmasa da genel olarak varligini sürdürüyor. Akrabalik ve evlilik iliskileri ayni normlarda devam ediyor. Bugün de hemen her Cerkes hangi soya ve hangi boya ait oldugunu biliyor. Cerkes toplumu, dönemlere, bölgelere ve boylara göre bicimi ve adlari degisse de esas olarak feodal soylardan, özgür kölyülerden, serflerden ve kölelerden olusuyordu. Feodal sinifin tepesine psi denilen prensler bulunuyordu. Psi´lal hükümranliklari altindaki topraklarda kendilerine bagli profesyonel savascilarin gücüne dayanarak halki yönetiyorlardi. Psi, kendisine tabi halkin bütün mülkiyeti üzerinde tasarrufta bulunabilirdi. Bununla birlikte kisisel dokunulmazligi vardi. Feodal düzenin en güclü oldugu Kabardey bölgesinde, "psize´use" denilen büyük prenslerin kongresinde en yasli prens "büyük prens" (psivueliy) secilir ve yardimcilari (psi kuedze) ile birlikte Kabardey´in ic ve dis islerini yönetirdi. 1800´lerin basinda Kabardey bölgesi Rusyanin hakimiyetine girince psilarin iktidari büyük ölcüde sinirlandi. Prenslerden sonra "birinci derece" özden (soylu) kabul edilen diger üst sinif "tlakotles"lerdi. Hiyerarside onlari ikinci derecede özdenler (dijinigo) izliyordu. Bazi arastirmacilar bu ikisini ayni sinif kabul eder. Büyük toprak sahipleri olan tlakotlesler, adlarinin anlamina (güclü soy) uygun olarak toplumda cok yüksek bir konuma sahiptiler. Cok genis feodal haklari vardi ve bu mirasla gecerdi. Alt feodal sinifi olusturan vorklar, bagli olduklari psilara ve tlakotleslere silahiyla hizmet eden askeri bir sinfti. Yeni bir vorku himaysine alan psi veya tlakotles, ona vork tin denilen ve genellikle cins bir at, cesitli silahlar, büyükbas hayvan ve topraktan olusan hediyeler verirdi. Vorklar verilen bu topraga "askeri hizmet verme sartiyla" sahip olurlardi. Vasal hizmetinin babadab ogula gecen bagliliginin kosullarina antla tespit edilirdi: Vork, efendisine sadakat ve dürüstlükle hizmet etmeyi, onun düsmanlarini kendi düsmani saymayi, agir bir hakarete ugramadikca baska bir feodale gecmemeyi yükümlenirdi. Vorklar, bagli olduklari feodale olki cagrisiyla, savasa veya baska bir faaliyete katilmak üzere belirtilen zamanda, belirtilen yerde olmakla yükümlüydüler. Bazi vork ailelerinin savasta bayragi tasimak, meclic kararlarini halka duyurmak, dügün, toplanti, cenaze gibi büyük organizasyonlarda düzeni saglamak gibi görevleri vardi. Cerkes soylari icin tarla isleriyle. zanaatla, bilimle ve hatta ticaretle ugrasmak ayip sayilirdi. Hayatlarini at üzerinde baskinlarda, savasarak ya da ziyaretlerde gecirirlerdi. Kapisi her zaman herkese acik "haces"te (konuk evi) konuk agirlamak en basta gelen meziyetleriydi. Üst feodal kesim disinda halkin büyük cogunlugunu tlhokotl yani özgür köylü sinifi olusturuyordu. Kendi özel mülkiyetleri ve köleleri olabilen bu özgür köylülerin bagli olduklari feodallere vergi vermek, belli dönemlerde onlar icin calismak, cagrildiginda ordusuna katilmak gibi yükümlülükleri vardi. Bunlarin bir bölümü zamanla özgürlüklerini kaybederek laguneut ( veya lagunepit), yani feodallerin mülkiyetinde bulunanserfler haline geldiler. Toplumun en alt sinifi, savaslarda veya baskinlarda ele gecirilmis köleler (psitl ve vuneut) olusturuyordu. Cesitli islerde calistirilirdi, alinip satilabilir veya azat edilebilirlerdi. Köle sahibi olmak kimsenin imtiyazinda degildi; savasta veya baskinda düsmanini ele geciren onu köle yapma hakkina sahipti. Kölelerin cocuklarida köle sayilirdi. Köleler cogunlukla baska halklardan ( Rus, Kazak, Leh, Gürcü, Iranli) ya da düsmanlik güden topluluktan ele gecirildi.An cak cok agir bir suc islemesi halinde bir Cerkes de köle yapilarak satilabilirdi. Feodal yapi bazi Cerkes boylarinda farklilik gösteriyordu. Karadeniz sahilinde yasayan Sapsiglar, Abzehler ve Natuhaylar 1700´lerin ikinci yarisindan ayaklanarak feodal sinifi tasfiye ettiler ve yaslilarin önderlik ettigi halk meclisleriyle yönetilmeye basladilar. Feodal yapisini koruyan diger Cerkes topluluklarindan gelen kacaklara siginma sagladilar. Bu nedenle sürgünden önceki son dönemde nüfuslari oldukca artmisti. Feodal yapisi en güclü ve karmasik olanlar ise Kabardeylerdi. Cerkes toplum yapisi, feodallerin haklari ve imtiyazlari sirlanmis olarak Sovyet dönemine kadar devam etti. Sovyet sisteminde tamamen ortadan kaldirildi. Osmanli topraklarinda ise radikal bir tasfiye hareketi olmadi. Feodallerin sürgün ve daginik yerlesim nedeniyle iyice zayiflayan hakimiyeti, büyük calkantilara yol acmadan zamanla ortadan kalkti. Bununla birlikte, özellikle Kabardeylerde eski toplumun izleri bugün de görülebilir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:21 pm | |
| GİYİM KUŞAM VE BESLENME ALIŞKANLIKLARIGiyim Kusam: insanlar örtünmek ve korunmak için giysiler giyerler. Korunmak için olsa bile giyilen giyisiler, onlari giyen insan topluluklarinin yasayis biçimlerinin göstergelerindendir. Anavatanlari Kafkasya olan ve orada yasayan insanlarin giysileride dogal olarak o bölgenin cografyasini ve insanlarinin etkilerini tasir. insanlari giyim ve kusamlari; o insanlarin yasamini, kisiligini, sosyo-ekonomik durmunu, toplumsal statüsünü yansitan göstergedir. Çerkes topluluklarinda da böyledir, giyim ve kusamlari yasam biçimlerine uygunlu gösterir. Kafkas Halk Danslri adli kitapta (Koçkar, 1979; 216-217) çerkes giyim ve kusami söyle aktarilmaktadir: Çerkes erkekleri " Çerkeska" diye adlandirlilan bir giysi giyerlerdi, bu giysinin etekleri diz boyunu geçecek sekilde uzun ve genistir, gö ünde agaçtan yapilmis fiseklikler ve bunlarin gümüsten kapaklari vardir. içine açik tonda gömlek giyilir, kendi rengi ise çogunlukla koyu tonda olur. Baslarina evde kadinlar tarafindan elle yapilmis Kalpak takarlardi, bunlarin üzerine keçi kilindan dövülerek yapilmis yamçi adi verilen bir giysi giyerlerdi. Yasamlarini önemli kismi at üzerinde geçtigi için yamçinin uzun olmasina dikkat edilirdi.Yamçinin boydan boya açik olan önünde boyun kisminda gümüs bir tutturmalik bulunur. Ayaklara bazen diz boyunu asan yumusak deriden yapilmis altin yada gümüs tokalarla baglanabile çizmeler giyilir, bel'de ise üzerinde kilinç, yagdanlik, kama bulunan beli saran deri kemer bulunurdu. Kamalrin sapi kemik, gümüs yada altin islemeli ve iki agzida keskin olurdu. Kilinçlarin agzinin daha düz, kesici ve delici özelligi olmasina dikkat edilirdi. Boyun yada basa sarilan siyah yada beyaz Çuha'dan yaplmis baslik ise; basi yagmurdan korumak içindir. Çerkes kadinlari ise zerafet ve asaletlerini yansitan giyecekler giyerlerdi. Kaftan diye adlandirilan giysinin üst kismi vücüda tam oturmustur, bel'e takilan kemerin asagisinda kalan kisim uzun ve yere kadar açiktir. Açiktan iç giysi görülür, bel'den baslayan gümüs, altin, pirinç dügmeler üçgen biçiminde ve boyun altina dogru uzanir. Kaftan mat renklerde olup kadife, ipek, atlas gibi kumaslardan dikilmistir. Kollar genis ve uzun olup üzerinde süsleme sanati örnekleri vardir. iç'lik Kaftan'in içine gelir Üzerinde ve alt etek önünde gümüs,sim-sirma islemeler görülür. Basa kep biçiminde baslik, üzerinde alti, gümüs, sirma, inci islenmistir. Basa dik olarak giyilmasine dikkat edilir. Basa yine basliktan tutturularak ipekli kumastan yapilmis genellikle beyaz basörtüsü örtülür. Çerkeslerin geleneksel kadin ve erkek iysileri oalrak tanimlanabilecek bu giysiler, Çerkesler tarafindan göç yoluyla geldikleri Türkiye'de terk edilmistir. Göçten sonra bir süre bu giysileri giymeye devam etmisler, daha sonra içerisinde yasadiklari toplumun giysilerini giymeye baslamislardir. Beslenme Aliskanliklari: Çerkes topluluklarinin beslenme aliskanliklari göçten sonra gelip yerlestiklei topraklarda önemli degisikliklere ugramistir. Fakat yine de kendilerine özgü geleneksel yemekleri yapmaya özel önem verirler. Misir unundan yapilan ekmeklere artik rastlanmassa bile bolca hamur yemekleri çesidi bulundugu söylenebilir. Hamurdan yapilan yemeklerin içine patates, peynir koyarak haslamak ya da kizartmak yaygin geleneklerdir. Ocak içerisinde et ve peynir kurutma gelenegine artik pek rastlanmaz. Çerkesle et ve süt ürünleri bolca kullanirlar, özellikle et ürünlerini konuklara sunmak köklü bir gelenektir. Et haslanarak oldugu gibi, tuzlanarak da kizartilip yenir | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:24 pm | |
| ÇERKES YEMEKLERİ
Çerkeslerin yemekleri kendilerine has özellikler taşır. Yemekler daha çok et ve süt ürünlerine dayanır. Sebzeye pek itibar etmezler. Şişmanlığı kınayan Çerkeslerin kuvvetli ve sağlıklı bünyeye sahip olmalarının yemek kültürleri ile doğrudan alakası vardır.
Pasta Çerkesler ekmek yerine pasta dedikleri ve ufak darı veya mısır unundan pişirilmiş lâpayı tercih ederler. Pirince daha az kıymet verirler. Pasta yapılacak ufak dârıyı evvelâ ona mahsus tahtadan yapılmış el değirmeniyle çekerek tamamen kabuğunu çıkarırlar. Sonra içindeki beyaz darıyı suda pişirerek pasta yaparlar. Mısırı da değirmene vermeden evvel fırında iyice kuruttukları için pastalık mısır unu bir dereceye kadar kavrulmuş demektir. Bunu da suda kaynatarak pasta haline getirirler. Her nevi pasta istendiği şekle konabilecek derecede katı yapılır. Bazen tuz katarlar bazen katmazlar, pirinci olduğu gibi temizleyip kaynatırlar. Pastayı şeven denen dibi yuvarlak kulplu demir tencerede kuvvetli ateş üzerinde ve demire temas eden kısmı da kızaracak derecede iyi pişirdiklerinden hamur tadı vermez. Çerkesler sacayağı kullanmazlar. Tencereyi ocağın içine daima asılı duran, istenildiği derecede kaldırılıp indirilebilen ve lehunç-tlexunç adı verilen demir zincire asarak kaynatırlar. Pastayı karıştırmak için belağ dedikleri küçük bir tahta ve düz kürek kullanırlar. Tencere yere indirilir belâğla güzel karıştırılıp tekrar asılır. Bu suretle bir kaç defa indirilip bindirilerek iyi bir şekilde pişmesine dikkat edilir. Pasta birlikte yenecek katığa göre sofranın üzerine dâire veya yarım daire şeklinde ince ve uzun olarak konur. Bazen de sofrada bulunacak her misafirin hissesi birbirinden ayrı olarak konur ve bu şekil daha kibar sayılır. Pasta yekpâre ve daire şeklinde sofraya konursa birlikte yenecek "şıpsı", yağda kızartılmış ve üzerine tereyağı veyahut kaymak konmuş peynir, söğüş et ile yenmek üzere yapılan güzel salça pastanın ortasına oyulan çukura konur. Pişmiş et, kuru peynir, ufak ufak doğranarak pastanın sathına biraz batırılmak suretiyle konur. Pasta el ile lokma haline getirilerek yendiği için sofradan evvel ve sonra eller behemehal sabunla yıkanır. Temiz peşkirle kurutulur. Hizmet eden sağ eliyle ibriği, sol eliyle leğeni tutar ve dizlerinin üzerine biraz çömelerek suyu döker. Misafirler el yıkamak için yerlerinden ka1dırılmaz. Apleş dedikleri peşkir ekseriyetle kızların ketenden yaptıkları uçları nakışlı, beyaz ve uzunca temiz bir havludur. Fakat yemek yerken kimse kucağına havlu koymaz. Haluzz-Haluj Üçken şeklinde yağda kızartılmış peynirli puf böreğine haluz derler. Bir de ince açılmış hamurun içine peynir ve soğan koyduktan sonra yumurta büyüklüğünde veya biraz daha büyük boyda yuvarlak hale getirip suda pişirirler ki buna da psihaluj derler. Su böreği gibidir. Bu börek pek muteber olmadığından ağır misafirlere ikram edilmez. Bazen de suda kaynatıldıktan sonra ve meselâ ertesi gün yenmek istenirse kızartıp da yerler. Haluz sofraya bir sahan içinde olarak konduğu gibi bazen de öylece konur. Koparıp dağıtmamak için el ile tutularak ısırılıp yenir. Haluzz-Haluj pasta gibi ekmek makamında safraya konduğu için yoğurt, kaymaklı süt, tereyağı, bal veya tiritle yenir. Ekseriya hediye olarak akraba ve ahbaplar arasında hediye olarak götürülür. Halujun bir de patatesli cinsi vardır ki bu da şu şekilde yapılır. Patates sayulduktan sonra su içinde kaynatılarak güzelce pişirilir. İçine biraz kırmızı biber, tereyağı, tuz konur ve evvelce hazırlanmış olan açılmış dört köşeli yufka içine konur, yufkanın bir yarım daire şeklinde yapıştırılmasını müteakip biraz durduktan sonra kaynar suyun içine atılır ve kaynatılır. Sıcağı sıcağına yenir. Meterej Katıca hamuru uzunca ve ince yuvarlak bir ha1e koyduktan sonra üçer parmak boyunda keserler. Her parçayı ince çubuklar dan yapılmış beyaz ve temiz sepet üzerinde yuvarlayarak içi biraz boş ve üstü kertikli bir hale getirdikten sonra kaynar yağ içinde kızartırlar. Bu suretle yapılan meterej taneleri hediye olarak başka yere gönderilecek ise ince kınnapa dizilir. Haluj gibi bir sahan içine konur ve onun gibi katıklarla yenir. Mejag Ufak darı unundan yapılmış cıvık bir hamuru yassı bir kap içine koyarak fırında pişirirler. Mejag adını verdikleri bu yemekleri daha büyük yapmak isterlerse fırının içine kızdırılmadan üç parmak kadar yükseklikte olmak üzere çamurdan büyük bir dikdörtgen yada dörtgen yaparlar. Fırın kızınca bu dikdörtgenin içine cıvık hamur kepçe ile dökülerek ağzına kadar doldurulup pişirilir, piştikten sonra fırının ağzını muvakkaten yıkarak çöreği bozulmadan çıkarırlar. Bir tanesi öküz arabasının içine ancak sığar. Mejagtan icap ettikçe baklava biçiminde ufak parçalar halinde kesilerek sofraya konur. Bununla da haluj ile yenen katıklar yenir. Bedjın Yulafın kabuğunu güzelce çıkararak özünü kaynatırlar. Sonra kıvamını buluncaya kadar belağla ça1arlar. Bu bulamacı kaşık ile yerler. Bedjin Avrupalıların "purej"dedikleri yemek ise de ondan lezzetli ve nefis olur. Bedjin sıcak olarak bal şerbetiyle yenir. Biraz yapışkan olduğu için dikkat etmeyenlerin dilini yakar. Bu misafire ikram edilen yemekler arasına girmiyor. Haluğ ekmek
Ekmeği somun halinde fırında pişirirler. Pide ve yufka yapmazlar. Buğday, mısır unundan yapılan somunlar fırına konurken altının temiz olması için küreğin üzerine genşi meşe yaprağı koyarak fırına atarlar. Piştikten sonra da sıcak iken yapraklar çıkarılır ve altı güzelce kızarmış olarak servise konur. Çerkesler ekmeği az kullanırlar.
Stir- Çorba Stir denen çorbaya Çerkesler çok önem vermezler ve az yerler. Mısır çorbası iki suretle yapılır. Mısır evvela (suxu) de döverek kabuğunu çıkarırlar. Sonra suda pişirerek içine bir miktar süt katılır. Bazen az da olsa fasulye tanesi katarlar. Üzerinde yağla haşlanmış biberli soğan gezdirirler. Bunu öğlen dışında yemezler. Bazen de suhuden çıktıktan sonra mısır taneleri 3-4 parçaya ayrılacak surette el değirmeninde kırılır. Sonra birinci usuldeki gibi pişirler. Ufak darı özünden yapılan çorbalar da aynı şekilde pişirilip hazırlanır ve onlara da süt katılır. Ufak darı çorbası daha kibar sayılır. Çorbalar ekmek ile yenir. Lepsi Et suyudur. Çerkesler bunu çok severler. Taze eti haşlayıp içine biraz tuz koyarlar. Yerken üzerine az miktarda siyah biber ekerler. Gumilej Darı (fug) unuyla baldan ve bazı nebatların eklenmesiyle yaptıkları bir nevi ekmektir. Gumilej kuvvetli bir yemektir. Bu nedenle senelerce muhafaza edilebilir. Çerkesler savaşlarda bunları terkelerinde taşırlar. Söğüş Çerkesler tâze eti daima söğüş yani haşlama halinde sıcak yerler. Başka şekilde pişirmeyi bilmezler. Haşlanacak et, sofrada bir adam önüne konabilecek büyüklükte olmak üzere parçalara ayrıldıktan sonra kaynatılır. Haşlanmış et iki şekilde sofraya konur. Bazen parçalar tirit olarak büyük bir kâse ile sofraya konur. Bunu kibarlar yapmazlar. Bunun için başlanmış ve biraz soğutulmuş et parçaları her şahsın önüne pasta parçalarının üzerinde konur. Eti bitirip yemek için yapılan cevizli nefis salçalı tabak içinde yahut pasta müdever ise oyulmuş çukura konur. Leğejağ- Kuru et Koyun ve semiz sığır etlerini pastırmalık gibi ince ve güzel kesip tuz ve az sarımsakla iki üç gün terbiye ettikten sonra ocağın içinde seyrek çitler üzerine dizerler. Altında çok ıs vermeyen gürgen ağacından mütedil bir ateş yakılır. Arada çevrilerek bir kaç gün zarfında güzelce kurutulur ve nefis bir et olur. İşte bu kuru eti icap ettikçe şişe takarak köz üzerinde güzelce kızarttıktan sonra birer lokma olacak derecede ufak parçalar halinde doğrayıp pastanın üzerine koyup yerler. Bazen de kızartmadan önce ufak doğranır, sonra tava içinde kızartılıp yağıyla beraber pastanın ortasındaki çukura konur. Şipsi Meşhur çerkes tavuğu (Şipsi) çoğu cevizden bulamayanlar yağda kavrulmuş undan ve bazıları da süt ilave ederek yaparlar. Şipsi daima pasta ile yenir. Şipsi pastanın oyulmuş ve kenarları biraz çıkık yapılmış büyük çukurun içine doldurulur. Etler de yarısı dışarıda kalacak ve tutulup çıkarılacak surette çukurun kenarına dizilir. Değelibj Kavurma ettir. Etler ufak pârçalara ayrıldıktan sonra kendi yağında kavrulur. Teneke ve kutulara konur yine kendi yağı ile üstü örtülür. Ateşte ısıtılıp pasta ile yenir. Vedbesim Kuzu kebabı, hıdrellez kuzusu gibi tandır kebabıdır. Kuzu kesildikten ve iyice temizlendikten sonra yanına baş, ciğer ve böbrek eklenerek sıcak tandıra konur. Tandırın ağzı iyice kapatılarak sıvanır. 2-3 saat bırakıldıktan sonra tandır açılır, ilik gibi pişmiş et bıçakla parçalanır ve tepsiye konur. Metazz İyice yoğrulan mayalı hamur açılır, içine çerkes peyniri, biraz da tuz konarak iki yumurta, hacminde kapatılır. Kaynar suyun içinde iyice kaynatılır, sıcak sıcak yenir. Seheş Bildiğimiz sütlaçtır. Aynı şekilde yapılır, sıcak ve soğuk olarak yenir. Suqu Bir nevi kuru darı unudur. Erler bunları gıda gibi heybelerine koyarlar, seferlere, savaşlara götürürler, gittikleri yerlerde, dağlarda ateş yakıp suda pişirirler ve yerler. Yahut sıcak süt ilâve edilerek pişirilir, tabağa konur ve soğuyunca üzerine kaymak ilave edilerek yenir. Adighe kueyej-Çerkes peyniri Evvela iki kilo süt ateşe konur. 2-3 gün önceden kalma ekşi yoğurt suyu süt kaynama derecesine varınca yavaş yavaş kepçe ile dökülür. Süt içinde beyaz topraklar, üstünde yeşil su oluşuncaya kadar hafif ateşte kalır. Tel süzgeç ile süzülür. Şekil vermek için 1-2 defa çevrilir ve ılık iken iki tarafı tuzlanır, bir tabağa konur. Böyle taze iken yendiği gibi bir dolaba veya rafa da konularak kurutulur. Uzun bir zaman dayandığından sonraları da yenir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:24 pm | |
| HALK OYUNLARI VE DANSLAR
Genel anlamda halk oyunlari ve dans, insanlarin doga ve toplum olaylarini soyutlayarak hareketlerle anlatimlardan dogmustur. ilk örnekleri ise dinsel ayin ve törenlerde ortaya çikmistir. insanlar danslarla; bir yandan yagmurü, kar, rüzgar ve canlilar yani daga olaylarini anlatirken diger yandan doga üstü olaylarinda anlatmak istemistir. Her toplumda kendi toplumsal motiflerin islendigi halk danslari o toplumun aynasi görünümüne sahiptir, çalinan çalgi, canlandirilan hareket anlatilan olay, bize o toplumun yasam tarzini ve birikimlerini gösterir. Toplumla birlikte dogan halk danslari süreç içinde toplumsal gelisime ve paralel bir gelisim çizgisi izler. Kafkas halk danslari yüzyilardir, Kafkasya insaninin günlük yasaminda çok önemli bir yer tutmaktadir. Dügünlerde, bayramlarda, savaslarda, evdeki senliklerde,konukagirlama-ugurlamada, kis ve yaz gecelerinde, arkadas toplantilarinda, dans günlük yasamin bir parçasidir. Bu danslarda toplumun bütün hareketleri bir arada görülebilir. Çerkesler halk oyunlarini çok severler, oyunlari bilmeyen kisi yok gibidir. Halkin özelliklerini yansitan önemli bir kültür ögesi olarak görülen oyunlar hemen hemen her toplantida, bir araya geliste oynanir. Mizika veya Akardeon esliginde oynanan oyunlarda, kizlar ve erkekler ayri saflarda karsilikli olarak ayakta durmak kosulu ile dizililer ve müzige el vurarak tempo tutarlar. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:25 pm | |
| DİL, EĞİTİM VE EDEBİYAT Dil, insanlari duyduklarini ve düsündüklerini anlatmak için kullandiklari söz dizgesidir. Dil bilinçle birlikte varolmus ve onunla karsilikli olarak etkileserek gelisrnistir. insanlar dili ögrenir, alisir ve yineleyerek bütün yasaminda kullanir. insanlar kültürü dil araciligiyla kurar ve gelistirir, dil ayni zamanda kültürün bir dalidir. Toplumlarin konustugu diller yasamlarinin sözcüksel plandaki yansimalaridir.
Dillerin gelisimi toplumsal gelisimle paraleldir. O halde diller toplumlarni valik nedenlerindendir, toplumsal Üretime araç olurlar. Dil toplumsal üretim ve gelisimde önemli bir araçtir. Bu araç olma islevini dil, yazi dili olabilmesiyle gerçeklestirebilir. Yazi dili toplumlarin kültürlerini ortaya çikartir, onunla ifade bulur. Kafkaslar antik çaglardan beri diller ve halklar daglari olarak bilinir. Kafkasya'nin otokhtonlarinin dillerine iber-Kafkas dilleri adi verilir. Çerkesler iber-Kafkas dillerinin Kuzey Kafkasya gurubundandir. Çerkesler çesitli kaynaklara göre, 1800'lü yillarda kendi dilleriyle okuyup yazmaya baslamislar. Sovyet devrimine dek bir gelisme gösteremeyen yazin dili, bu dönemde kazanilan haklarla bir sürece girmis, kendi dilinde okuyup yazmaya baslayan halk ulusal edebiyatinin ürünlerini vermeye, kültürel birikimini yazi diliyle ifade etmeye baslamistir. Kiril alfabesiyle okuyup yazan Kafkasya'daki Çerkesler sonraki dönemlerde ulusal gelisimlerine kosut ürünler ortaya koymustur.
Çerkes toplulugunu olusturan kabilelerin her biri farkli bir dil konusmaktadir, bu dillerin her biri Kafkas dilleri ailesini olusturan dillerdendir. Çerkes topluluklari aralarindaki bu dil farkliligina karsin ortak sanat, edebiyat ürünleri yaratabilmekteydi, bunda etkili alan en önemli sey sanatin yasamlarinin vazgeçilmez bir parçasi olusuydu. Ortaya çikan sanat ürünleri ise bir birine yakin olan topluluklar tarafindan hem paylasilmakta, hem de kendilerine özgü olan seyler bunlara katilarak zenginlestirilmekteydi. Çerkesler arasinda, dansli toplantilar, dügün, gelin alma törenleri, savaslar, at yarislari, güresler, dinsel törenler gibi törenler yaninda konuk agirlama, birlikte çalisma, yardimlasma gibi kolektif aktivitelerde bulunurdu. Bu aktiviteler sanatsal estetigin ortaya kondugu aktivitelerdi. Folklorik de olsa bu sanat ürünleri sözlü edebiyatin, baska bir deyisle yazili edebiyatin ilk kaynaklarini olustururlar. Bu sözlü halk ürünleri; 1. bitki ve hayvan hikayeleri, 2. masallar, 3. macera, kiz alma ve mal-mülk edinme, 4.tarihsel konulu efsanevi hikayeler, ve 5. toplum yasami üzerine hikayeler olmak üzere gruplandirilabilir.
Zengin kaynaklara sahip Çerkes edebiyatinin asil gelisimi belirtmis oldugumuz gibi, Sovyet devriminden sonraki yillara rastlamaktadir. Bagimsiz ve özerk bir yapiya kavusan Cumhuriyetler kendi dillerinde okuyup yazmaya baslayinca kendi ulusal edebiyatlarini yaratmaya basladilar ve bunun ürünleri kisa sürede ortaya çikti. Edebiyat ve dil ile ilgili çalismalar günümüzde halen devam etmektedir.
Bu genel görünümü yaninda Çerkeslerin1864 yilinda Osmanli'ya göçlerinden sonraki durumlarina bakacak olursak, bu dönemde de dil ve edebiyat çalismalarinin ciliz da olsa varoldugunu görürüz. Göçten sonra Çerkes aydinlari ve edebiyatçilari kendi dillerinde alfabeler hazirladilar, sanatsal etkinliklerde ve örgütlenmelerde bulundular fakat bunlarin hepsi baskilardan ve anti-demokratik uygulamalardan nasibini alarak basarisizliga ugradi. Ancak 1945'te biçimsel demokrasiye geçilmesiyle birlikte, göçteki Kafkasli aydinlarin daha önceleri kesintiye ugrayan çalismalari eskisinden zayif ve geri düzeyde de olsa yeniden basladi. Özellikle 1950'den sonra bazi Kafkas dernekleri kurulmus, dergiler ve kitaplar yayinlanmaya baslamistir. Bu sureç dönem dönem kesintiye ugrasa da, 1960'li yillardan sonra nispeten daha verimli bir gelisme oldugu görülür. Yine bu dönemde Çerkes yazinina iliskin ürünler yaninda, Çerkes edebiyatinin önemli sayilan ürünleri de Türkçe'ye çevrilir. Çerkeslerin kendi dillerinde okuyup yazma, egitim görme olanaklari olmadisi için Tüirkçe ürünler verdikleri gorülür, diger yandan bulunduklari her ilde kurmus olduklari Kafkas Kültür Dernekleri araciligiyla kendi kültürlerini gerçeklestirme, yasatma çabalariin devam ettigi söylenebilir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:25 pm | |
| İNANÇ SİSTEMLERİ Din, inanca dayanan doga üstü tasarimlar ve islemler dizesidir. Toplumsal bir olgudur ve üretim sürecinde insanlara egemen olan güçlerin fantastik bir yansimasi olarak toplumsal bilincin özgül bir biçimidir. Din ilkel komünal toplum biçiminin belli bir asamasinda kavranilamayan doga güçleri karsisinda insan güçsüzlügünün yansimasi olarak dogmustur.
Çerkesler çaglar boyunca çesitli inançlar tasimis ve çok çesitli tanrilara inanmislardir. Çerkeslerin eskiden taptiklari belli basli tanrilar; sible, Tleps, Sevseres, Zekotha, Mezitha, Kutij ve Tesub olmak üzere yedi tanedir.
1- sible; savas, yildirim ve adalet tanrisidir. Savasa giderken ondan yardim dilenir, savas kazanildiginda Koç kurban edilir. Yildirim çarpmis a?açlar ve insanlar kutsal görünüyordu. 2- Tleps; Demir ve ates tanrisidir.ibadet'i yüksek sarp daglarda yapilirdi. 3- Sevseres; Firtinalarin, sularin ve irmaklarin tanriçasidir. Sevseres'e bulutlar ve denizler itaat ederdi, yine bu tanriya dualar edilir ve kurbanlar kesilirdi. 4- Zekotha; Gezginler tanrisidir, yolculuk ve kutsal ziyaretlere çikanlari korurdu. Konuk gelis ve gidislerinde su dökmek biçimindeki bu inanistan kalan gelenek, Anadoluda da uygulanmaktadir. 5- Mezitha; Avcilar ve orman tanrisidir.Çerkesler bu tanriya orman gölgesinde ibadet ederdi.ibadet edilen kutsal ormana, Theseg derlerdi 6- Kutij; Adalet tanrisidir. Eski kavimlerde oldugu gibi Çerkesler'de de mese agaci kutsal sayilir, agacin tanrisal bir ruh tasidigina inanilirdi. Çerkes Thamade'leri mese agacinin altinda toplanip savas ve baris islerini görüsüp, dua ederlerdi. 7- Tesub; Savas tanrisidir. Çerkeslerle Hititlerin tanrisiydi. Tesub'a ait heykeller Kafkasya'da bulunmustur. Diger bir adi ise Zevatha'dir. Çerkesler'de bunlar disinda; Oyun ve yilan tanriçasi Blevus ve Yeleus, Bal tanriçasi Merisa, Gök tanrisi Vefatha gibi tanrilar bulunuyordu. Bu belirttigimiz Çerkes tanriçalari üç gurupta tolanabilir 1- Mutluluk kudret sahibi yaratici tanrilar 2- Dehset ve korku veren tanrilar 3- Doganin çesitli sanatlarin düzenleyicisi ve temsilcisi Çerkesler belli dönemler için bu tanrilar için dualar ederler, adaklar adarlar ve sölenler düzenlerlerdi. Çerkesler tarihin ilk döneminden baslayarak doga güçleriyle açikladiklari bu tanrilarina 5-6. yüzyila kadar bagli kalmislar ve onlara inanmislardir. Özellikle Bizans imparatoru i. Jüstinyen döneminde yani Vi. yüzyilda Hiristiyanlikla tani?tilar. Bizans Cenevizlilerle iliskileri sonucunda Hiristiyanlik ve Yahudilik dinlerini taniyarak bunlari kabul ettiler. Çerkeslerin bu dinlri kabul etmelerine karsilik yinede kendi eski geleneklerini ve inanç sistemlerine devam ettiler.
Çerkesler Yahudilik ve Hiristiyanlik'tan sonra 17.yüzyilda islamiyetle tanisti.18. yüzyilda ise bu din yerlesti, Çerkes topluluklarinin bulundu?u Kuzey Kafkasya'ya savas ve istilalarda, dinsel baskaldirilara hatta muridizm hareketlerine rastlanmaktadir. Yine de her ne sekilde açiklanirsa açiklansin Çerkesler sahip olduklari kültürel degerleri, inanç sistemleriyle bütünlestirmis, kendilerine dogru gelen dinsel ögeleri alip bunlari kullanmislardir. Bunun sonucunda dinsel bir fanatizm görülmeyen Kafkasya'da Çerkes toplulu?u farkli dinsel inanislara sahip olunmasina karsin bir arada huzur içerisinde ya?anmasinida bilmistir.
Çerkes topluluklari Osmanli topluluklarina göç ederken islamiyeti kabul etmislerdi. islamiyetin savunucusu, Halifelik topraklarinda huzur, güven ve refah elde edebileceklerine inaniyorlardi.Yerlestikleri yerlerdeki geleneksel inanç biçimleriyle ters düsseler bile, inanç ve ibadetlerini yine kendi bildikleri biçimde gerçeklestirmislerdir. Bunun sonucunda da, inançlari geregi yasak olsa bile birçok kültürel degerlerini uzun süre korudular. Koruyamadiklari, terk etmek zorunda kaldiklari kültürel degerleri ve inançlarini terk edis nedeni ise; yasadiklari çeliskinin üstesinden gelememek sonucu olusan uzlasma istegindendir, denebilir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:26 pm | |
| ERKEKLER
Abrek ............Savaşçi, direnişçi Akanda......... Abazaca erkek ismi Aşemez......... Nart ismi Azemet.......... Usta, becerikli Berkan.......... Mitolojik Berkuk.......... Misir Çerkes Memlükleri’nde kral ismi Bersis.............Misir Çerkes Memlükleri’nde kral ismi Beslan........... Tarihi Bislan............ Tarihi Çelekan........ Xabze’ye göre eğitilmiş çocuk Çelemet......: .Yüce çocuk Çeleşav........ Erkek çocuk,iyi çocuk Daryal...........Kafkasya’yı kuzeyden güneye bağlayan geçitin ismi Elbruz........... Kafkasya’da dağ ismi Emef............ Uğurlu, aydinlik Guşan.......... Atak, çevik Guşav.......... Kalbin oğlu Jabaği.......... Mitolojik Jan...............Atak, çevik, becerikli Janberd........Tarihi Janberk....... tarihi Jankat......... Mitolojik Kafkas Kambot......Tarihi Kanbolat..... Tarihi Kanşav........Xabze’ye göre yetiştirilmiş çocuk Kuban..........Kafkasya’daki bir nehrin, ovanin ve uygarliğin ismi Metkan........Eğitilmiş, yüce kişi Nart............Mitolojik Nartan.........Mitolojik Narter.........Mitolojik Nartkan......Nartlar’in eğittiği Nerit..........Gözde Nesij..........Ulaş Nesren.......Mitolojik Perit...........Önder Psefit..........Özgür Savsur.......Mitolojik Soslan........Mitolojik ( Asetince ) Timaf........ Aydinliğimiz, uğurumuz Yelkan.......Mitolojik Yelmis.......Mitolojik Yenal...... ..Mitolojik Yetal..........Mitolojik
KIZLAR
Adiyef..........Mitolojik Albina..........Kafkasya’da bir ırmak ismi Bilana..........Ceylan Dane...........Ipek Denef..........Ipek Dijan...........Janimiz Dinemis......Gözümüzde Dişeps........Altin suyu Goşemef... .Uğurlu kadin Goşeney.....Tarihi Gunef.........Aydinlik kalp Gupse........Canan, akraba Gupset........Kalbini veren, içten, candan Guşef ........Kalp alan, kalp kazanan Janserey.....Tarihi Janseri....... Tarihi Janset........Tarihi Jineps........Çiğ damlasi Laşin........Mitolojik Mafe........Uğur, aydinlik Maze........Ay Mizağo.....Dolunay Nefin........Aydinlik Nejan.......Keskin gözlü Nelit........Parlayan göz Neris.......Gözde Nesij........Ulaş Raşa........Abazaca kiz ismi Ridade.....Mitolojik Seteney.....Mitolojik Seyda.........Aşık Sine..........Gözüm Sinef.........Aydinliğim Siğnem.......Gözüm Sinemis.....Gözümde Sipse........Canim Tameris.....Yüceltilmiş Tijan..........Janimiz Tijin..........Gümüş Zişan........Bir tek Jan | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:28 pm | |
| ÇERKES DÜĞÜNLERİ ÜZERİNE
Genelde kültürün ana temasını oluşturan üç husus vardır. 1- Doğum, 2- Evlilik, 3-Ölüm durumunda yapılan etkinlikler. Çocuk doğduğu zaman bir etkinlik yapılır, evlenirken yapılan etkinlik çok zengin ve ayrıntılıdır. Ölüye de çok değer verirler. Çünkü, Çerkesler'de insana çok değer verilir. Onun için ana başlıklarıyla düğünlerde bugünümüze faydalı olacak konuları dile getirelim, onlar üzerinde duralım...
Köy düğünleri ile bugün şehirlerde yapılan salon düğünleri arasındaki farklılıkları görebilmemiz açısından, önce köy düğünleri hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Kültürümüzde, gelin alma düğünü denilen “Nıseşecegu” ile “delikanlı düğünü” olmak üzere iki tür düğün vardır. “Delikanlı düğünü”, misafir gelen birini onore etmek ya da eğlence amacıyla daha çok gençler arasında yapılır. Gençler, bayanları toplar ve düğün yaparak kendi aralarında eğlenirler. Orada gençler bir araya gelirler. Bu düğünlerde katı kurallar mevcut değildir ve bunlar daha çok eğlenceye dönük düğünlerdir. Sanıyorum, bu geleneği başka hiçbir kültürde görmüyoruz. “Düğün yaptık” dediğimizde insanlar, “kim evlendi de düğün yaptınız?” diyorlar. Bizim kültürümüzde düğün yapmak için mutlaka birinin evlenmesi gerekmiyor, biz 3-5 kişi bir araya geldiğimizde de düğün yapabiliyoruz, veya bir misafirimiz geldiğinde onun için düğün yapabiliyoruz. Fakat, misafir Thamade pozisyonunda ise düğün yapılmaz.
Gelin alma düğününde yani “Nıseşecegu”de ise, gelinin bulunduğu yere gidilerek gelin getirilir. Bu olay 3 gün, 5 gün, bazen bir ay kadar sürer. Gelin alma olayı özellikle kış dönemlerine, işsiz zamanlara denk getirilir ki, uzun uzun eğlenilsin. Kadın, Çerkes toplumunda çok saygıdeğerdir. Dolayısıyla nazlandırılır. Hele genç kızlar daha çok nazlandırılır. Esasında çağrılmadan, buyur edilmeden genç kız düğüne katılmaz. Bu nedenle, düğünden önce, düğüncü aile, kızlarının (kızları yoksa yakın bir akrabalarının) yanına bir delikanlıyı katarak, ev ev dolaşırlar ve genç kızları düğüne çağırırlar. Düğün yapılır; düğün bozulduktan sonra evlerinden alınan genç kızlar, tekrar evlerine götürülürler.
Çerkes düğünlerinde oturmak yoktur. Yaşlı, genç düğüne katılan kim olursa olsun oturmaz. Sadece evli kadınlar gerilerde bir köşeden düğünü seyrederler. Bunun dışında herkesin ayakta durması, ayakta duramayacakların düğüne katılmaması gerekir. Fakat günümüzde düğün yapılırken kızlar oturuyorlar. Bunun organize edilmesi gerekir. Organize eden gençlerden biri, bir delikanlı veya bir kız oturuyorsa, onu düğüne davet etmeli, onun da düğüne katılmasını sağlamalıdır.
Düğünde erkekler bir tarafa, bayanlar bir tarafa dizilir. Düğün yapılan yerin en emin tarafı kızlara verilmelidir. En sağ başta, “baş koruyucu” denilen birisi durur, onun yanında “jan” tabir ettiğimiz “prenses” durur. Onun yanında da Xhıgebz-thamade durur. Yani herkesin duracağı oyun yeri bellidir. Onun yanında varsa misafir kız, daha sonra toplumdaki sosyal yerlerine göre diğer kişiler, en sonda da düğün sahibi aileden bir kız yer alırlar. Bu kızın yanında da koruma görevi yapan bir erkek bulunur.
Düğünlerde kızlar sırayla oyuna çıkar, erkeklerde ise sıra yoktur. Fakat onlarda gelişigüzel bir şekilde çıkamazlar. Bir delikanlı, bir kızı gözüne kestirmiş, onunla oynamak istiyorsa, o kızın sırasına denk getirir, öyle oyuna çıkar. Kendiliğinden de çıkamaz. “Hatiyako” (düğünde oyuna çıkma sırasını idare eden kimse) dediğimiz kişiyi tembihleyerek, hatiyakonun organizesiyle düğüne çıkar. Düğünün esası budur. Kızlar sıra olduklarında, ablası ya da kendi sülalesinden bir büyüğü olan kız arka sırada dikilir, düğüne katılır ama oynamaz.
Düğünler uzun sürdüğü ve sürekli ayakta durulduğu için grup grup, önce misafirler, sonra diğerleri dinlendirilir ve dinlenenlere ikramda bulunulur. Düğünden dinlenmek için çıkarken büyük olan kişiden izin istenir, geri gelindiğinde tekrar gelindiği bildirilir. Yani şimdi yapılan salon düğünlerinde olduğu gibi düğüne gelişigüzel girilip çıkılmaz.
Gelin alma düğününü kim organize eder? Bir aile gelin alacaksa, kendisine yakın olan, o sorumluluğu yüklenebileceğine inandığı, güven duyduğu bir büyüğüne gider, durumu anlatır. “Hayırlı bir işimiz var, bize aracı olun” der. Ve o kişi bir ön toplantı yaptırır. Düğünün organizasyonunda “Ceug thamade”, düğün thamadesi dediğimiz bu kişi ailenin adına tüm sorumluluğu taşır. Toplantıyı o yapar, “wunafe” yi o yaptırır, gelincileri o gönderir, gelinciler geldiğinde o karşılar. Düğünü olan ailenin mensupları ona yardımcı durumdadır. Örneğin; delikanlının küçük kardeşi ve “şavo” (sağdıç) da ona yardımcı olur.
“Hatiyako” nasıl belirlenir?
“Hatiyako” dediğimiz düğünü idare eden kişidir. Hatiyako da esas “ceug thamade”sine bağlıdır. Düğünden önce yapılan toplantıda o da belirlenir. Zaten köy hayatında, bir küçük yörede, kimlerin ne olduğu bilinir. “Hatiyako”nun işini, sorumluluk, yetenek ve tecrübe isteyen bir görev olduğundan herkes beceremez. Dolayısıyla bu görevi kimin yapacağı hemen hemen bellidir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:28 pm | |
| Çerkes Delikanlıları
Çerkes çocukları on yaşını geçince artık delikanlı sayılır. Kendilerinden mertlik özellikleri beklenir ve istenir. Bunu sağlama konusunda Çerkes görgü yöntemleri rekabet kabul etmez. Ağıtları, şarkıları hala dillerde dolaşan Prens (Pşikoy) Rus ordusuna saldırarak ünlü Baş Komutan General Zass’ı atından aşağıya attığı, generalin bindiği atı alıp getirdiği, o kanlı savaşta üç kez at yararak değiştirdiği, ancak kendisi yorulmayarak: "Atımı sevgilime götürünüz. Başkaları tuzlu su akıtırken kendisi kanlı su akıtsın" diyerek şehit olduğu zaman henüz ergenlik çağına gelmemişti. Değişik savaşlarda sekiz yara almış olan Şeruluk, şehit olduğunda on dört yaşındaydı. Çocukların yükseklik derecesini gösteren bu gibi cesaret örnekleri pek çoktur. Onlardaki bu yeteneği doğanın onlara verdiği özel bir ayrıcalık olarak kabul etmek yerindedir. Çünkü yüksek bir ruh taşıyan Çerkes delikanlısının sağlam kişilikleri hiç bir konuda başkalarından geri kalmasına izin vermez. Kendisine onur ve makam oluşturacak tek aracın soyu ve serveti değil, çok başka özellikler olduğunu bilir. Bundan dolayı Çerkes delikanlılarının hepsinde üstünlük iddiası ve şöhret eğilimi fazladır. Savaş meydanında, toplantılarda, eğlencelerde yüksek görgüsüyle, yüksek kişiliğiyle yaşıtlarına yüksek olduğunu göstermeye çalışır. Delikanlı arsız değildir. Ancak acizlik bilmez. Uyuşuk ve sessiz yaşamı sevmez. Sonsuz özgürlük diyarı olan bir yerde doğup büyüdüğünü çok iyi bilir. Hareketli ve atak bir ortam içinde canlı ve hareketli olmak gerektiğini bilir. Bundan dolayı ortama uymaya çaba gösterir. Söz kendisine düştüğü zaman oldukça rahat konuşur sorununu dile getirir. Özellikle toplantılarda güzel söz söylemek, Çerkeslerce çok onurlu bir özellik sayıldığı için, o gibi yerlerde sıkılmak, kekelemek, beceriksiz davranmak delikanlı için büyük bir özür ve ayıp sayılır. Bundan sözederken Mr.Bell aynen aşağıdaki açıklamaları yapıyor: "Meclislerde halk işlerini görme sırasında, büyük bir topluluğa karşı insanların hiç sıkılmayarak kolaylıkla anlatıcı ve güzel konuşmalarda bulunması beni hayran bırakmıştı. Bu güzel örnek özgürlüğe, toplulukların çokça olmasına, genel çıkar için herkesin büyük ilgi göstermesine yorumlanabilir. Serbest konuşanların içinde hepsinin üstünde iki kişi mertçe, hatip tavırlar ile benim şimdiye kadar Ayan ve millet meclislerinde avukatlar toplantılarında, tiyatro sahnelerinde seçkin olarak gördüklerimin hepsiyle rekabet ederler Güzel söz söylemeye, serbest söyleve alışmak için delikanlılar, büyüklerin bulunmadığı ortamlarda alıştırma yaparlar. Aralarında yaptıkları muhabbet toplantılarında bu yeteneklerini geliştirirler. Ayrıca bu toplantılar bir görgü okuludur. Toplantılar açıktır. Gençler orada gördükleri kuralları, gerekli gördükçe göstermeye hazırlanmak zorundadırlar. Mr.Bell diyor ki: Çerkesler düşüncelerini canlı, çoğunlukla açık ve hızlı bir biçimde ortaya koyma konusunda büyük bir üstünlük gösteriyorlar. Halk, doğaları gereği tartışma ve değerlendirmeye alışkın olduklarından çoğu kez küçük şeyler için tartışma olur.” İşte bu eğitimin sonucu olarak delikanlıların davranışlarında doğal bir serbestlik, gerçek bir kibarlık görünür. Başka uluslarda hükümdar dairelerine ait sayılan yüksek nezaket ve inceliği Çerkes delikanlıları doğal bir yaşam biçimi olarak öğrenirler. Bu nedenle davranışlarında ikiyüzlülük görünmez, temiz bir doğallık gösterir. Nefsini dizginlemek Adighe olmanın birinci koşulu olduğu için Adighe delikanlısı hiç bir hareketinde kötü alışkanlıklara düşmez. Her konuda “VERKİĞ” yani kibarlık onun rehberi olur. Çünkü kibarlığı ihmal etmeyi insanlığı bırakmakla bir tutar. Adighe delikanlısı korku bilmez. Yürek, akıl, irade onun için esas olduğu gibi cesareti cahilce değil akıllıca yapmak ister. Bundan dolayı Çerkesler; “cesurdan korkma o, cesaretini haklı işlerde mücadelede gösterir” derler. Delikanlıların medeni cesaret konusundaki Mr. Bell’in önceden anlatılan sözleri de dikkate değer. “Onlarda korku büyük bir kusur sayılır.” Çerkes delikanlılarının kahraman yetişmesindeki etkenlerden biri de şiirleridir. Onlarda cinsellik duygularına seslenen şiirler yoktur. Dans müzikleri dışında bütün şiirleri yiğitliğe, iyiliklere ilişkin taşlama ile ağıtlardır. Her olay üzerine Çerkes ozanları olayda kendini gösterenlerin övgüsünü, becerisizlik gösterenlerin taşlamasını gösteren şiirler söylerler. Böyle şiirler erkek, kız herkesin dilinde dolaşır. Her toplulukta kahramanların adı saygıyla anılır, beceriksizlerin de adları alay ile yinelenir. Bu hareket delikanlıların erdem ve görgüsüne büyük etkiler yapar ve delikanlı bu övgülerde adı geçsin diye ün ve onur sahibi olmasını sağlamak için harikalar yaratmak aşkını taşır. Mr.J.BELL diyor ki: “Her türlü örgütten ve araçtan yoksun olan Çerkeslerin Rusya'ya karşı bu denli uzun süre direnç göstermelerindeki gizem ve bilgeliği bilmek isteyenler için şu iki nedenden başka bir şey bulamadım. Birincisi, herkesi sosyal görevini yapmaya zorlayan sosyal duygu, ikincisi, bireyler arasında kahramanlık konusunda rekabet bulunmasıdır. " Çerkes delikanlıları ile kızlarının toplantılarda serbest ve beraberce bulunmalarında erkeklerin mert ve nazik görgülü davranmaları da önemli bir etkendir. Çünkü kızların saygı ve arzusu, erkeğin varlık ve dış görünüşünden çok kibarlığında, mertlik özelliklerindeki ününedir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:29 pm | |
| ÇERKESLERDE MÜZİK
Müzik bir milletin hissiyatının,ahlakının ve yaşamının göstergeleri,şarkılar da bu göstergelerin tümünün bir arada yansımasıdır. Bir milletin,bir kavmin milli bünyesinde,o milleti vücuda getiren bireylerin ahlak ve ruh terbiyesinde büyük bir önemi olan müzik,insan topluluklarının ortak duygu,ideal ve kavrayış tarzlarının oluşmasında,aynı zamanda yaşanılan zamanın geleceğe aktarılmasında da en etkili araçtır. Çerkeslerin halk müziği ve geleneksel müziği, gerek müzik aletlerinin benzerliği bakımından, gerekse güfte ve bestelerdeki amaç ve tarz bakımından yakın benzerlik gösterirler. Çerkes müzik ve şarkıları bireylerin kahramanlığı,ahlak ve fazileti ile aşk ve muhabbet hisleri için birer edep örneğidir. Çerkes müziğinde ahlaka zıt,müstehcen hiç bir yön bulunmaz,bulunamaz. Kahramanlık,vatana aşk,doğruluk,saygı,şefkat ve yaşamda birlik bizim müziğimizde asli unsurlardır. Çerkes müziklerinin bazıları insanı heyecanlandıran,coşturan,vatana millete bağlılığı ve saygıyı perçinleyen,insanlara dürüstlüğü,sevgiyi ve işbirliğini işaret eden tarzdadır. Bazıları bireylerin kahramanlıklarını (lhıkhuj uered) veya toplum tarafından yadırganan hatalarını(auan uered) işleyen fakat her halükarda doğruyu ve iyiyi işaret eden bir tarzdadır. Bazıları ise yaşanmış acıklı hikayeleri , bazıları yaşanmış acı olayları anlatan (ğıbze) çerkes müzikleri,çerkes oyunları ile birbirini tamamlayan folklorun iki koludur. Çerkes müziğinın ve oyunlarının temel şartı olan terbiye ve asalet her zaman ön planda olup tüm dünyanın hayranlığını kazanan bu değerlerimiz aynı zamanda milli kültürümüz için birer tanıtım aracıdır.
Müzik aletleri : Her millet duygularını ahlakını düşüncesini,içinden gelen ruh halini,aşk ve ızdırabını,heyecanını ve üzüntülerini ortaya koyabilmek için kendi sesinin yanısıra başkaca bir ifade vasıtası aramıştır. Çerkeslerde bu genel tavrın ve geleneğin dışına çıkmamış,duygularını anlatabilmek için ifadeye yardımcı bazı araçlara başvurmuşlardır. Eski dönemlerde çok çeşitli olan çerkes müzik aletlerinden günümüze ulaşabilen dört müzik aleti nisbeten bilinmekte ve kullanılmaktadır. Günümüzde çerkes müziğinin icrası için farklı müzik aletleri kullanılmaktaysada hiç birisi bu dört milli müzik aletinin verdiği zevki vermemektedir. Fakat artık bunların da bazılarını kullanan,kullanabilen insanlar anayurt dışında kalmamıştır. 1) Phapşıne.(şık|etspşıne) Bu müzik aleti tamamiyle özel ve millidir. Bu aleti halk kendileri imal ederler, 3 telli bazıları 4 telli olup telleri at kılından (atın kuyruğundaki uzun kıllardan alınan tellerle) olan ve Lazların kullandıkları kemençe türünden bir sazdır. Abhazlar bu aleti (Apkhırtza) , Kaberdeyler ve Adigeler ise şık|etspşına veya phapşıne olarak adlandırırlar. Bu saz ciddi ağırbaşlı toplantılarda,erkek meclislerinde çalınır.Çalınma esnasında güzel sesli birisi eski ve tarihi şarkıları(Uered) söyler, harp ve kahramanlık şarkılarını dillendirir,çekilen acıları yapılan savaşları ve ve şehit olan kahramanları anlatan şarkıları,ağıtları söyler. Mecliste (haceş) bulunanlar ise hep birlikte nakaratlara eşlik ederler (buna adige dilinde Deju denir). Bu alet ile havai,hissi,aşki şeyler çalınmaz. Yalnızca kahramanlıklara,yurt savunmasına,veya önemli toplumsal olaylara dair şarkılar ve müzikler dillendirilir. (Bu uered'ler bazen çalgısız olur ve sadece ses ile iştirak edilir) Bu müzik aleti hiç bir zaman umumi eğlence yerlerinde çalınmaz.Herkesin neşesi,zevki için yapılan toplantılarda bu alet yer bulmaz. Ancak Adigelerin kendi meraklarını ve duygularını teskin etmek,atalarını,milli olayları ve değerleri hatırlamak gereği olduğunda,milli meclislerde,tarihi ve milli kongrelerde bu alet ortaya çıkartılır ve çalınır. Bu aletin kullanım amacı halkımızın milli duygularına hitabetmek,hissiyatını tatmin etmek,mersiyelerle geçmişi anmaktır. Düğün ve eğlencelerde kulanılamaz ve kullanılması da hoş karşılanmaz. Sadece savaşlarda yaralı düşenleri gece sabaha kadar uyutmamak adet olduğundan, bu gibi durumlarda yaralının uyanık bulunması için çalındığı bilinmektedir. 2)Kamıl veya Bjami
Bu alet ney şeklindedir.(Nısaşe)denilen büyük düğünlerde ve buna benzer eğlenceli toplantılarda çalınır.Düğün sahibi kimsenin ekonomik ve sosyal durumuna göre yapacağı için çevrenin bilinen müzisyenlerini (bu müzisyenlere kamılapşe denir) çağırarak bir orkestra oluşturur. Aguaue denilen bir grubun yine düğün sahibinin durumuna göre bu grup ikinci sınıf artistlerden oluşturulduğu gibi kimi zaman da katılımcı gençler tarafından bir koro oluşturularak küçük tahtalardan yapılmış birer aletle (aguts|ik veya phaciç) müziğe eşlik ederlerdi. Bu koro grubu oldukça heyecanlandırır çoşturur eğlenceye daha bir hareket katardı. 3)Pşıne veya armonik Pşıne bütün özel eğlencelerde ve aile düğünlerinde çalınan tek perdeli körüklü bir müzik aletidir. Bu aleti erkeklerden daha çok kızlar çalarlar.Eskiden armonik çalmayan genç kız pek nadirdi. Hatta dikiş dikmek nasıl bir genç kız için en gerekli beceri ise armonik çalmak ta o kadar gerekli görülür mutlaka kız çocuklarına bu aletin çalınması öğretilirdi. Eski dönemlerde her evde bir armonik bulunur ve istisnasız her genç kız bu aleti çalardı. 4)Pşıne (Pşıne pxenc) Pşıne pxenc çift sıra perdeli bir armoniktir. Pşıneye kıyasla daha büyük ve ağır olan bu alet daha çok oturarak çalınır. Sesi daha çok piyanoya benzeyen bu müzik aleti de pşıne gibi körüklüdür fakat daha mükemmel bir ses ve daha fazla ses tonu verebilen bu aletin çalınması pşıne'ye göre daha güçtür. Daha çok erkeklerin çaldıkları pşıne pxenc kafkas müziğinin en güzel aletidir. Bu alet Çerkeslerin urıs pşıne olarak ta adlandırdıkları günümüzde kullanılan akordeondur. Çerkesler müzik sanatklarına ve üstadlarına (sirinapsha) derler. Bu kişiler halk tarafından çok sevilen ve itibar gören kimseler olup hafızaları müzik sanatındaki merak ve yeteneklerinin bir göstergesidir. Adige müziği son yüzyıl içerisinde kafkasyada bilimsel bir şekilde ele alınmış olup çeşitli akademik çalışmalara konu olmuştur. Günümüzde popüler müzik dışında kalan eski Adige halk şarkılarının çok büyük bir kısmı yeniden derlenmiş olup tasnif ve arşiv çalışmaları yapılarak kültürümüze yeniden kazandırılması konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Önemli tarihi olaylara dair bilgiler ve ipuçları da içeren halk şarkılarımız aynı zamanda sözlü tarihimizin de önemli bir kaynağıdır. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerine ulaşacak şekilde yeniden basılarak halkımıza sunulması yanısıra, Kafkasyada yapılan bu çalışmalar ile sürgün edilen halkımızın yaşadıkları ülkelerde yarattıkları şarkılar,ağıtlar ve benzer çalışmaların da birleştirilerek zenginleştirilmesi gerekmektedir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:29 pm | |
| MİSAFİR AĞIRLAMA
Misafir otururken ev sahiplerinin kendi iç meselelerinden bahsetmeleri ayıptır. Bir şekilde misafir ile nizahlaşmak,onunla didişme derecesinde iddialaşmak ayıptır. Misafirin giysilerinin kontrolü,yırtığı veya kirlisi varsa farkedilmesi yıkanıp dikilmesi ütülenmesi evin hanımının görevidir. Bu o kadını küçültmez,aksine güzelleştirir saygınlığını ve değerini artırır. Yatak yorgan yastık gibi şeylerden ailede olan en iyisi misafire verilir. Misafirin gidişine sevindiğinizi bir şekilde belli etmek çok büyük ayıptır. Giyinirken misafire yardım etmek giysilerini tutup ayakkabılarını hazırlamak adettendir. Misafirin gelişinden mutlu olduğunuzu belirten giderken selametle gitmesini ve bundan sonra da gelmesinden mutlu olacağınız belirten bir kısa konuşma yapmak adettendir. Misafir giderken bir küçük hediye vermek adettendir. Evden ayrılan misafir aynı köyde oturuyorsa yol başına kadar eşlik edilir, bir araca binip gidecekse aracına bininceye kadar aileden birisi ona eşlik eder.( Seni kapısına kadar uğurlamayanın evine gitme diyen Adige atasözü vardır) Misafirin de dikkat etmesi gereken kurallar az değildir : Gittiğiniz evde geçerli kurallara ve onların durumlarının getirdiği şartlara uymak gerekir. Ev sahibine saygılı davranmak,söyleneni kabul ederek beğenmediklerinizi de fazla belli etmemek gerekir. (misafirlikte size önerilen wunafe(karar)dir ) anlamında Adige atasözümüz olduğunu hatırlamak gerek. Misafiri olduğunuz ailenin işlerine karışmak ayıptır. Nezaketen size fikrinizi sorarlarsa o zaman da onları incitmeyecek şekilde düşüncenizi açıklamaktır münasip olan. Misafirlikte çok fazla yemek,içmek ve yemek seçmek çok büyük ayıptır. Sağlığınız nedeni ile olsa bile bölye bir şey yakışıksız kaçar. Sofraya konuşlan yemeği methetmek bir nezakettir. Hiç bir zaman unutmamanız gereken bir şey ise; sofrada hiç bir şey bırakmamacasına her şeyi silip süpürmenin Adigelerde ayıp sayıldığıdır. Çok sık dışarı çıkıp içeri girmek de pek yakışık alan bir şey değildir Adigelerde. Diğer odaları gezip bakınmak,eşyaları inceleyerek sağına soluna bakıp methetmek imrendiğinizi beğendiğinizi gösteren davranışlar içerisine girmek ayıp sayılır. Ev sahibi kendisi sizi çağırarak gösterirse bile hiç bir şeyi fazlaca methetmeyin “ güle güle kullanın, iyi günlerde kullanın,daha iyisi ile değişmeyi nasip etsin,uğurlu olsun,mutlulukla kullanmayı nasip etsin” gibi iyi dileklerden birisini söylemeniz yeterlidir. Misafir ne zaman kalkmak gerektiğini ne zaman gitmek gerektiğini kendisi kavrayabilmelidir, misafirin gitmeyi bilmeyeni de makbul değildir. Acele ile sofraya gelen yemeği bile bırakıp kaçarcasına gitmek de yakışıksız görülür. Misafir olduğunuz yerde hoşlanmadığınız bir grubun içine düşseniz de oturup kalkmalarını sohbetlerini beğenmeseniz de ev sahibinin hatırına katlanmak zorundasınız. Bu tür ortamlar Adige sabrının ve nezaketinin ölçüldüğü en önemli yerlerden birisidir. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:31 pm | |
| ADIĞE VE ABAZA DİLLERİ
Murat Papşu Adığece ve Abazaca, Vubıhça ile birlikte Kafkas Dilleri'nin Kuzeybatı Kafkas grubunu oluşturur. Dilbilim literatüründe "Abhaz-Adığe Dilleri" olarak da anılır. Batı literatüründe Adığece için sıklıkla "Çerkesçe" terimi kullanılır. Adığece, Abazaca ve Vubıhça'nın bugün artık var olmayan tek bir anadilden türediği kabul edilir. Adığe, Abaza ve Vubıh dillerinde dilbilimcilerin ilgisini çeken en belirgin özellik ünsüzlerin zenginliği ve ünlülerin çok az olmasıdır. Kafkas-Rus Savaşı'ndan ve sürgünden önce, 19. yüzyıl ortalarında Kafkasya'da bu üç Kuzeybatı Kafkas dilini konuşanların sayısı, çoğu Adığe olmak üzere 1,5-2 milyon civarında tahmin ediliyor. Bugün Adığece Kafkasya'da yaklaşık 600 bin, Abazaca ise 130 bin kişi tarafından konuşuluyor. Kafkasya'dan 4-5 kat fazla nüfusun yaşadığı diyasporada ise (Türkiye, Ürdün, Suriye, İsrail, Avrupa ükeleri, ABD) dilin kaç kişi tarafından ve ne oranda konuşulduğu konusunda kesin bilgi yoktur. Vubıhça, konuşan son kişinin, Tevfik Esenç'in 1992'de ölümüyle artık ölü bir dil olmuştur. Vubıhların tamamı Türkiye'de yaşamaktadır ve uzun zamandan beri Adığece'yi ya da Abazaca'yı anadil olarak benimsemişlerdir.
Adığece Adığece'nin Batı (Ç'ahe) ve Doğu (Şhağ) (veya Kabardey) olmak üzere iki lehçesi vardır. Batı lehçesi Abzah, Bjeduğ, Çemguy ve Şapsığ ağızlarından oluşur. Doğu (Kabardey) lehçesinin ise Büyük Kabardey, Besleney, Mozdok ve Kuban ağızları vardır. Bu iki lehçe Sovyet ve Rusya dilbiliminde akraba fakat ayrı iki dil kabul edilir ve Batı lehçesi "Adığey dili", Doğu lehçesi de "Kabardey-Çerkes dili" olarak adlandırılır. Batı lehçesi Adığey Cumhuriyeti'nde, Doğu (Kabardey) lehçesi de Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerinde resmi dildir. Yazı ve edebiyat dili Batı Adığe lehçesinde Çemguy ağzı, Doğu Adığe lehçesinde ise Büyük Kabardey ağzı üzerine kurulmuştur. Bu ayrımdan dolayı küçük farklılıkları olan iki ayrı alfabe vardır. Batı Adığe alfabesinde üçü işaret olmak üzere 64 harf, Doğu Adığe alfabesinde de üçü işaret olmak üzere 59 harf vardır. Batı Adığe alfabesi 1938'den beri, Doğu Adığe alfabesi de 1936'dan beri kullanılmaktadır ve Rus-Kiril harfleri esas alınarak hazırlanmıştır.
Abazaca Abaza dili ve lehçeleri konusuna girmeden önce bu halkın adı konusundaki terminoloji karışıklığını açıklamak gerekir. Türkiye'de ve Ortadoğu ülkelerinde genel olarak Abaza adıyla bilinen halk esas olarak üç gruptan, buna bağlı olarak dil üç ana lehçeden oluşur:
1. Tarihi anavatanları Abhazya'da yaşayan Apsuvalar; 2. 13-14. yüzyıllarda Abhazya'dan Kafkas Sıradağları'nı geçerek kuzeye, Adığeler'in arasına yerleşen Aşuvalar; 3. Eskiden dağlık bölgelerde yaşayan, daha sonra (17-18.yy.) Kuzey Kafkasya'nın düzlüklerine inerek yerleşen Aşharuvalar. Türkiye'de genel olarak Abaza adıyla bilinmelerine karşın, bu ad Kafkasya'da ve literatürde sadece Kuzey Kafkasya'da (Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde) yaşayanlar, yani Aşuva ve Aşharuva grubu için kullanılmaktadır (Rusça'da Abazin). Ayrıca Aşuvalar için Osetler Tapanta, Adığeler (Kabardeyler) Bashağ, Nogaylar da Altıkesek Abaza adlarını kullanırlar. Abhaz ise Abhazya'da yaşayan ve kendilerini Apsuva olarak adlandıran gruba Gürcülerin verdiği ad olarak bilinir. Sovyetler döneminde Abhazya'da Apsuva ve Kuzey Kafkasya'da Aşuva (Tapanta) lehçeleri ayrı ayrı yazı ve edebiyat dili haline getirilmişlerdir. Aşharuva ise yazı ve edebiyat dili olarak Aşuva (Tapanta) lehçesine dahil edilmiştir; Aşuva ve Aşharuva lehçeleri birlikte Abazaca olarak anılmaktadır. Bugünkü Rusya dilbiliminde Abhazca (abhazskiy yazık) ve Abazaca (abazinskiy yazık) iki ayrı dil kabul edilirler ve alfabeleri farklıdır. Dilbilimcilerin çoğu tarafından ise aynı dilin lehçeleri olarak görülürler. 1936-1938 yıllarında Latin temelli alfabeler yerlerini genellikle Kiril temelli alfabelere bırakırken Abhazya'da Abhazca (Apsuva lehçesi), Stalin ve Beria'nın Abhazya'yı Gürcüleştirme politikasının sonucu olarak Gürcü alfabesine uyarlandı. Bu alfabe 1953'te Beria ve Stalin'in ölümüne kadar kullanıldı. Fakat 1940'ların ortasından itibaren Abhaz okulları Gürcü okullarına dönüştürüldüğü ve Abhazca yayınlar engellendiği için bu alfabeyle çok az şey yayınlandı. 1954'den itibaren, bir komite tarafından hazırlanan Kiril temelli alfabe kabul edildi. Bugün hala kullanılan bu alfabede 62 harf vardır. Yazı ve edebiyat dilinin temeli nispeten basit fonetik sisteme sahip Abjua ağzıdır. Rusya Federasyonu'na bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nin beş resmi dilinden biri olan Abazaca (Aşuva lehçesi) için genel olarak kabul edilen ilk alfabe 1933 yılında Kubina-Elburgan ağzı esas alınarak Latin temelli olarak hazırlandı. 1938'de bugün kullanılan Kiril temelli alfabeyle değiştirildi. Alfabede üçü işaret olmak üzere 68 harf vardır. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:33 pm | |
| ÇERKES AİLE HAYATI
Disiplin ve terbiye yuvası
Çerkeşlerde aile fikri çok eskilere dayanır ve oldukça gelişmiş bir yapı özelliği arzeder. Bu nedenle de toplum hayatında önemli bir yeri vardır. Aileyi yıkmak isteyen sosyalizm gibi düşünce akımları Çerkesler arasında fazla rağbet görmemiş, eskiden beri aileye saygı ve sevgi muhafaza ve devam ettirilmiştir. Eskiden Simye(Araplarda beşinci göbekten sonra gelen aile fertleri) arasında evlenmeyi yasaklayan bazı milletlerde başka kabile ve soylardan alınan kızlardan doğan çocuklar anneye, annenin mensup olduğu kabileye ve soya ait olduğundan bu gibi ailelerde babanın çocuk üzerinde hiçbir surette hakkı olmazdı.
Başka ailelerden, soylardan evlenmek mecburiyeti Çerkeslerin güzel düşünüşlerinin bir örneğidir. Kendi soyundan kız almayı Çerkesler menetmişlerse de hiçbir vakit maderşahilik gibi gayrı tabii bir aile usulünü kabul etmemişlerdir. Fakat eski Romalılarda olduğu gibi aile reisi olan babanın hakimiyeti hiçbir vakit sınırsız olmamıştır ve aile efradına esaret hayatı yaşatan zulüm derecesine vardırılmamıştır. Ailenin birliğini sağlayan babanın mevkiine riayet ve saygı gösterilir ancak şahsi hürriyet ve istiklâle hürmet edildiğinden aile fertleri birbirinden ayrılabilir, mal ve mülk sahibi olabilir.
Bundan ötürü şahsi hürriyet ve istiklâli bozan aşırı bir disipline dayalı büyük ve kalabalık ailelerin teşekkülü de zaruret haline gelmezdi. Ancak fertlerin ayrılması aile arasındaki manevi birliği ve bağlılığı asla bozmazdı. Ayrılan kardeşler ve evlâtlar arasındaki bağlılık daha fazla samimiyetle devam ederdi. Çerkes aile hayatı fertler açısından gerçek bir mektep özelliği taşıyordu.
Çerkes aile hayatı, sevilen kimselerin elemlerinden acı duymayı, kendisini büyüten ailesinin fedakârlığını takdir etmeği, onların isteklerine saygı gostermeyi, kardeşlerin kendisiyle bir saymasını, sonra da kendi çocuklarını güzel idare etmesi, mağrur olmaksızın kendisine hürmet ettirmeyi, meşru büyüklerine itaatli olmayı, zaaf göstermeden adil olmayı, şiddet göstermeden kumanda etmeyi öğretirdi.
Aile hayatı
Çerkes aile hayatının şekli, diğer milletlere biraz garip gelelebilir. Çerkes aile hayatının esası resmiyettir. Çerkesler, gerek evlerinde gerek dışarda laubalilik, teklifsizlik ve nezaketsizliği büyüğe karşı saygısızlık addederler. Nezaketsizlik ve saygısızlığa tölerans gösterileceğine kimse inanmaz. Fakat saygı ve nezakete dayalı bu resmiyet ailede ne soğuk bir hayat ne de bir esaret meydana getirir. Yabancılar bu insani ve kibar hayatın inceliklerini takdir edemedikleri için zor ve gayri tabi olarak yorumlayabilirler ancak bu hayat tarzı Çerkesleri asla sıkmaz. Bilakis aileler laubaliliğin meydana getirdiği olumsuz etkenlerden bu şekilde uzak tutulmuş olur. Çocuklar aile içinde büyük bir intizam, saygı ve bağlılık içinde doğup büyürler. Bu nednele de aile hayatı bir fazilet mektebi sayılır.
Baba
Aile reisi olan baba, aile efradına karşı vakur, şefkatli bir amir ve terbiyeci gibi özelliklerini daima muhafaza eder. Bütün aile efradı da kendisine karşı hürmetkâr ve tam bir bağlılık gösterir. Onun her emri itirazsız yapılır. Kocanın karısı karşısındaki konumu da eşitliğe saygı ilkesi çerçevesindedir. Çünkü kadın ile erkek arasındaki eşitlik birbirine benzememek şeklinde bir eşitliktir. Yoksa karı ile kocanın faaliyetlerinin çeşitli almasını men etmeye kimse muktedir değildir.
Daima kendi hakkını savunmak şeklindeki aşırı merak kadar teessüfe değer haller ailede görülmediğinden karı koca arasındaki gerçek eşitliğin sevişerek, birbirine saygı duyarak, sevinç ve kederlerini, ümitlerini müşterek bir hale getirmek olduğunu, yoksa herkesin kendi dünyasında serbest yaşamak olmadığını pek iyi bilirler.
Çerkeslerde çok kadınla evlenme adeti yoktur. Çerkeslerle kadına ziyadesiyle saygı duyulur. Hattâ evlendikten sonra da kadın soyadını muhafaza eder. Koca zevcesini adıyle çağırmaz. Kendi soyunun ismiyle çağırır. Çünkü kadına soyunun ismiyle hitap etmek Çerkeslerce saygı belirtisidir. Asıl adıyle çağırmak daha çok teklifsizlik sayıldığından kadının akrabasından olmayanlar da soyadıyla hitap ederler. Evlenen kadınlar soyadı istiklaliyetlerini muhafaza ederler.
Babanın huzurunda karısı ile kızından başka aile efradından kimse oturamaz. Diğerleri saygı ile ayakta beklerler. Karısı bile çocuk sahibi oluncaya kadar oturamaz. Ailenin hiçbir ferdi baba ile yemek yiyemez. Baba küçük çoçuklarını öpüp okşamaz, kucağına almaz. Sevginin sözle değil, kalple olduğunu bildiği için Çerkes aile efradına karşı olan sevgisini yılışık bir surette açığa vurmayı kibarlığa aykırı görür. Fakat narin vücudu, ince kalbi hasebiyle daha çok şefkat, sevgi ve himayeye ihtiyacı olduğundan kız çocuklarına anlayış gösterir.
Erkek çocuklanna karşı muamelesi ise bir öğretmenin öğrencilerine karşı yaptığı muameledir. Onunla yüz göz olmaz, senli benli olmaya asla meydan vermez. Bütün , çocuklarına isimleriyle seslenir. Yavrum, ciğerim, canım gibi deyimler kullanmaz. Babanın eli erkek çocuk üzerinde titremez. Bilakis onu, istiklal ve şahsiyet sahibi etmek için serbest büyütür.
Anne
Çerkes ailelerinde anne, pek değerli ve şerefli bir mevkidedir, ikinci aile reisidir. Bilhassa evin iç işlerindeki hak ve istiklâline saygı ve riayet olunur. Aile reisi olan babanın buna karışmasını saygısızlık, kadına tahakkümü mertliğe aykırı telâkki ederler. Kadının bu hakkına ima olarak "TIBISIM" yani "ev sahibemiz, mihmandarımız" diye hitap ederler. Böylece kadını asıl ev sahibi ve kendisini onun misafiri sayarak ev işlerinde kadının riyasetine hürmet gösterdiğini belirtir.
Kocasının son derece saygısına mazhar olan anneye, gelinleri "GUAŞE" yani prenses diye hitap ederek saygı duyarlar. Anne ile çocuklar arasındaki ilişkiler baba ile çocuklarınkinden oldukça farklıdır. Anneler şefkat kucağını açar ve çocukları sevgiye boğarlar. Kadın kocasına aslâ adı ile hitap etmez. Anne çocuklarını isimleriyle çağırır. Bazen de şefkatine ve teklifsizliğine delâlet eden takma isimler kullanır. Ev işlerinde tam yetki sahibi olan kadının sorumluluğu çok geniştir. Kocasının bulunmadığı bir zamanda gelen misafirleri kabul ve ağırlamak, misafirin sınıf ve mevkine göre hürmeten kuzu, koç hatta öküz kesmek, kocasının misafire adet üzere vermesı gereken hediyeyi vermek kadının yetkisi dahilindedir.
Çocukların eğitimi
Çerkesler hamile kadının şağlığına çok dikkat ederler. Çocuk dünyaya gelince bütün akraba ve komşular tebrik için gelirler. Hediye olarak Haluj, börek, koç ve kuzu gibi şeyler getirirler. Çocuğun ninesi de kız evlâda sırma işlemeli beşik takımı ve güzel elbise gönderir. Beşik göndermek uğursuzluk olarak kabul edilir. Çocuğun doğuşu şerefine ekseriyetle kurban kesilir. Kamşulara zifayet verilir. Çocuk beşikleri ağaçtan yapılmış olup belli şekildedir. Sırma işlemeli süslü örtülerden başka asıl beşiğin süsü yoktur. Çocuğu sabah akşam yaz ise soğuk, kış ise az ılık su ile iki defa banyo yaptırırlar. Bazıları yaz ve kış soğuk su ile yıkanır. Kadınların bazısı da çocukları sabah, öğle, gece yatırılırken olmak üzere üç defa banyo ederler. Soğuk su ile banyo edilen çoculkarın daha sağlam ve çevik olacağına inanılır.
Sabah, öğle, ikindi ve yatarken çocuğu dört defa muntazaman kaldırırlar ve süt verirler. Çocuğa annesi süt verir. Kâfi gelmedigi takdirde komşu kadınlar arasında ufak çocuklu varsa ondan istifade ederler. Yoksa eksiklik keçi, inek sütü ile tamamlanır. Diş çıkarıncaya kadar çocuğa başka yemek vermezler, yalnız sütle beslerler. Diş çıktıktan sonra ŞEKURİP adı verilen sütten ve baldan pişirilmiş bir çeşit muhallebiden azar azar vermeye başlarlar. Çocuğa babası ya da annesi ad takmaz. Dedesi, ninesi yahut yakın akrabadan bazan de dostlarından biri ad takar.
Anne çocuğun yaşına göre Ahlâki terbiyesine dikkat eder ve karakterinin teşekkülüne yön verir. Çocuğa karşı ciddiyet gösterirse de ruhunu öldürecek şiddet ve onu alçaltacak halleri reva görmez. "FEMİF" yani beceriksiz, "KARABĞ" yani korkak kelimeleri çocuğun terbiyesi için kullandığı yegâne değnektir. Bu kelimeler çocuğa vazifeperverlik, mertlik, cesaret hissini aşılar. Aile hayatındaki resmiyet ve misafir odası (Haceş) çocuğa sosyal terbiyeyi verecek mekteptir. Çerkesler çocuklara kalın pamuklu şeyler giydirmezler. Vücudu sıcak ve soğuğa dayanıklı olması içiz elbisenin hafif fakat zarif olmasına dikkat ederler. Çocuk elbiseleri erkek ve kadın elbiselerinin küçültülmüş şeklidir. Ancak pek ufak çocuklara kalpak giydirmezler. Çerkeslerde kız ve erkek çocukları bir arada ders görür.
Yürüme çöreği
Çocuk yürümeğe başlayınca adam olmak üzere ilk adımı atmış sayılarak gelecekte yapacağı meslek hakkında bilgı edinmek için anne büyük ve süslü bir çörek yapar. Çöreğin üzerine çocuğun erkek ve kız olmasına göre kalem, kitap hakka, silah yahut iğne, makas, yüksük gibi aletler konur. Ondan sonra aile fertleri huzurunda yapılacak merasim için çocuk süslü elbiselerle donatılır. Sonra üzerindeki eşyadan birini almak üzere çöreğin yanına oturtulur. Çocuk da tabiatıyla gözüne hoş görüneni alır. Aldığı şeye göre anne de kendisini çocuğun eğilimlerini anlamış olur. Meselâ silâh aldı ise kahraman, kalem ve kitap gibi şeyler aldı ise alim, çekiç aldı ise sanatkâr olacağına hükmeder.
Kurban töreni
Çerkesler, doğan çocuklar için kurban keserler. Analar bunu ömrün uzaması için bir vesile saydıklarından ihmal ettirmezler. Ekseriyetle iki yaşına gelince kurban merasimi yapılır. 1839'da Mr. Bell, Çerkesya'da bulunduğu bir kurban merasimini şu şekilde anlatıyor: Bu gün hane sahibim oğlunu Allah'a takdim etti. Ormanın ortasında âdetlere göre sofralar dizilmişti. Civardaki muhtelif evlerden getirilmiş olan bu sofralardaki yemekler de çeşitliydi. Sofra getirenlerin çağu sofrayı ruhani reis vazifesi gören ihtiyar şahsa verdikten sonra başlarını açarak diz çöküyor, başlarını yere doğru eğiyorlardı. (O sırada Çerkesler Müslüman olmakla beraber, putperestlik ve Hıristiyanlıktan alınmış kadim dinlerine ait merasimi büsbütün terk etmemişlerdi.) Bu mukaddes yerin kenarında benim için de bir kır minderi serilmişti. Diğer yönden de benden sonra gelmeye başlayan ve sayıları altmışa varan kadınlar dizilmişti. İhtiyar kadınlar ateş başında, kızlar da sık bir ağaçlığın kenarında idiler. Dini merasim evvelce gördüğümden daha muhteşem surette yürütüldü. Önce "The Şkhoa" ye yani "Ulu Tanrı"ya temizleneceklerine dair bir dua yapıldı. Ruhani reis bu duayı okuduktan sonra sağ elinde "Şuatn" denilen içki dolu bir ağaç kadeh, sol elinde mayasız büyük bir çörek olduğu halde ilerledi ve arkasında duran muavinlerine verdi. Onlardan tekrar beş, altı kadeh ve ekmeği birer birer alarak hepsine ayni şekilde dua etti. Daha geride başları açık olarak yere diz çökmüş ve başlarını yere eğmiş olan cemaat de yüksek sesle aynı duayı tekrar ediyor, ihtiyar kadınlar da buna iştirak ediyorlardı. Buradan sonra üzerinde dua okunan Şuat ve çörekler hazır olanlara dağıtıldı. Sonra iki keçi ve bir koyundan ibaret olan kurbanlar, her biri iki adam tarafından tutulduğu halde getirildi. Ruhani reis her birisinin üzerine dua okuduktan sonra başlarma kadehteki Şuattan birer parça döktü. Kıllarından birer parça alınarak arkasın da duram üç balmumu şamdan yakıldı. Sonra kurbanlar ksilmek üzere geri çekildiler. İbadet merasimi sona erdiğinden herkes başka şey1erle meşgul oldu. Bazıları kurbanlarm etinin kesimine yardım etti. Bazıları büyük kazanlar hazırladılar. Diğerleri de yemek hazır oluncaya kadar eğlendiler. Hatırlı kişiler ise bu arayı konuşma ile geçirdiler. Vazifesini talkdire değer bir başarı ile yapmış olan ruhani reis başı açık, elinde baston, sırtında manto olduğu halde devamlı ayakta durdu. Yemeklerin, etlerin altmışa çıkan sofralara dağıtımını da idare etti. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:33 pm | |
| Çerkeslerde toplantı geleneği
Çerkeslerde toplantı yapmak için çok vesile ve neden vardır. Bir köyden diğer bir köye gidildiğinde ya da o köye dışarıdan bir misafir gelmişse gençler hemen bir araya gelirler. Bir düğünün bitiminde gençler toplanarak böyle bir ortamın oluşmasına sebep olabilirler. Yine kendi aralarında böyle toplantıları önceden planlayabilirler. Muhabbet toplantıları fonksiyonel açıdan bir çok amacı gerçekleştirmektedir. Bu tür toplantılarda bir çok Çerkes genci birbirleri ile tanışma imkanı bulur. Aynı sülaleden olan kişilerde birbirini tanımış olur. Aynı yaş grubundan toplanıp tanışan bu kişiler böylece eğlenme şansını yakalar. Birbirlerini tanıyan genç kız ve erkekler aradıkları vasıflan taşıyan kişilerle kaşen olarak daha sonra evlenebilme imkanını bulurlar. Toplantı düzeni Toplantıda insanlar dağınık bir şekilde oturamazlar. Herkes konumuna göre oturması gereken yerde oturmak durumundadır. Oturma sisteminde kızlar ve erkekler ayrıdır. Karışık oturmazlar. Toplantıda hiyerarşik yapılanmanın getirdiği farklı statü ve rollerin olması fertleri istediği gibi davranmaktan alıkoyar. Herkes örf ve adetlere göre oturma düzeni alır. Thamatenin sağında ve solunda birer yardımcı bulunur. Bu kişiler ev sahibi olmaması kaydı ile gelen misafirlerden birisi olabilir. Bunlar en az thamate kadar topluma etki edecek konumdadırlar. Eğer bu cemiyet düğün, nişan türü bir cemiyetse thamatenin sol tarafına yaş sırasına göre erkekler, sağ tarafına yaş sırasına göre bayanlar oturur. Bayanların thamatesi de cemiyetin thamatesinin sağ yanında oturur. Yaş sırasına göre de diğer bayanlar da sağ tarafta yer alırlar. Diğer cemiyetlerde ise sağında ve solunda erkekler oturmaktadır. Gösterilen her davranışın belirli kuralları vardır. Fakat buna rağmen bu tip toplantılar çok eğlenceli ve faydalı olur. Bu tür toplantılar yeni iştirak etmeye başlayan gençler açısından da eğitim merkezi sayılır. Burada habzenin yani örf ve adetlerin uygulamalı olarak öğretilmesi bağlanır. İnsanlar birbirine kaynaşır. Kızlar ve erkekler arasında arkadaşlık kurulur. Bu tip toplantılar belirli yaş gruplarına ayrılmıştır. Kızlar ve erkekler kendi yaş gruplarının toplantılarına katılırlar. Her yaş grubunun toplantısı ayrı olmaktadır. Eğlenerek tanışma Bütün toplantılar başlarken tanışma faslı vardır. Cemiyette kişileri tanıştırma görevini thamatenin isteği üzerine pşerah yerine getirir. Cemiyet kalabalık ise herkesi tek tek tanıştırmak yerine değişik bir ortam hazırlanarak herkesin birbiriyle tanışması sağlanır. Bu daha ziyade vakit geçirici oyunlarla olur. Bu oyunlar cemiyetteki insanların birbirleri ile tanışmasına ve etkileşim kurmasına vesile olur. Oyunu pşerah başlatır. Mesela çapşı denilen bir oyun vardır. Pşerah cemiyetteki kişilerin herhangi birisini kaldırır. Kaldırdı kişinin eline vurur. Eline vururken de kendi ismini, kabile ismini ve boy ismini söyler. Yine o kişi de aynı şekilde başkasını kaldırır. Bu şekilde oyun süresince bir tanışma olur. Fakat cemiyette Çerkez olmayan bir kişi varsa o kişi sadece bulunduğu konum itibariyle tanıştırılır. Habzenin kesin kuralları Muhabbet geceleri habzenin kesin kurallarına göre şekillenir. Bu kurallara uyulmadığı taktirde thamate araya girer ve kuralların uygulanmasını sağlar. Kurallara uygun hareket etmeyen kişiler ise diğer fertler tarafından uyarılır. Bu nedenle bu toplantıda serdedilen her davranış kurallara uygun olmak durumundadır. O gecede hiç kimse keyfi olarak odadan dışarı çıkamaz. Dışarı çıkmak istediği taktirde thamateden izin alır. Thamate izin vermişse dışarıya çıkabilir. Birisi herhangi bir durumda dışarı çıkıyorsa orada bulunan herkes çıkarken ayağa kalkar. Aynı şekilde dışarıdan içeriye gelindiğinde de aynı şey geçerlidir. Bu durum Çerkes kültüründeki saygı unsurunun etkinlik göstergesidir. Bir kompliman geleneği Pseluh Çerkeslerin her vesile ile yaptığı toplantılar, gençlerin kendilerini göstermesi ve kabiliyetlerini sergilemesi için birer fırsattır. Böyle eğlencelerde birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler sanki evleneceklermiş gibi birbirlerine iltifat ve ilanı aşk ederler. Çeşitli şakalar yaparlar. Bazen aynı kıza bir kaç genç birlikte iltifat ederek eğlenceyi artırır. Kızlar da gençlerin bu iltifatlarına uygun şakalar yaparlar. İltifatlarla birlikte yapılan tüm şakalaşmalara pseluh denmektedir. Pseluh işin gayri ciddi boyutudur. O cemiyetle sınırlıdır. Pseluk zahiren gayri ciddi gibi görünse de bu kanaat yanıltıcıdır. Bütün eğlence ve şakalar birtakım yaptırımlara haiz olan habzenin kesin kuralları ile sınırlıdır. Gelişigüzel bir biçimde pseluk yapılmaz. Saygısızlık yapmak karşısındaki kişiyi en ufak bir şekilde rencide etmek yasaktır. Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir. Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar dahi sırf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş vakit geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi meth edici ve övücü sözler söyler. Misafirlerin durumu Bu cemiyetlerde misafir olan kişiler, çok önemli bir mazeretleri olmadıkça diğer kişiler topluluğu terk etmeden o ortamı terkedemezler. Toplantı bitene kadar o ortamda bulunmak durumundadırlar. Çünkü diğer kişiler daha ziyade o gece onlar için toplanmıştır. Bu nedenle onların toplantıyı terkedip gitmeleri saygısızlık sayılır. Aynı kural misafir ve ev sahibi dışında ev sahibinin arkadaşları için de geçerlidir. Bunların cemiyeti terkedip gitmesi de misafirlere karşı bir saygısızlık olarak nitelendirilir. Oyunlar Çerkes gençlerinin düğün gibi toplumsal aktiviteler vesilesiyle tertip ettiği toplantılarda çeşitli oyunlar oynanır. Oyunlar hem cemiyetteki insanların birbirleri ile tanışmasını sağar hem de toplantının eğlenceli geçmesine sebep olur. Bu oyunlar folklorik ve dans türü oyunlar değildir. Eğlenceye yönelik olan ve herkesin iştirak ettiği oyunlardır. Oyunu pşerah başlatır. Oynanan oyunların bazılan şunlardır. Çapşı: Bu oyun birbirinin eline vurarak tanışmayı sağlayan oyundur. Aykan: Pişerah kalkar. Başka birini de kaldırır. İkisi de eliyle birbirinden habersiz olarak bir, üç ya da beşi göstermek durumundadır. Oyunun kurallarına göre üç biri, beş üçü, bir de beşi yenmektedir. Bu durumda yenen sayılan eliyle gösteren kişi diğer kişinin eline hızlı ya da yavaş olarak vurmaktadır. Eş Seçme: Oyunun başında herkes ikişerli olarak eşleştirilir. Daha sonra pşerah kalkar, sırayla herkese eşinden memnun musun diyerek sorar. Eğer memnunsa, memnun olduğu için eline havluyla vurulur. Memnun değilse eline vurulmaz ve eş olarak kimi istediği sorulur. O da orada bulunan herhangi bir kişiyi eş olarak tercih eder. Bu durumda tercih ettiği kişinin eşine eşini veriyor musun diye sorulur. Eğer verirse eline vurulmaktan kurtulur. Eşini vermeyi kabul etmezse eşini isteyen kişinin taktir ettiği sayı kadar (daha önceden bir limit belirlenir) hızlı yada yavaş şekilde eline vurulur. Yüzük Oyunu: Bu oyunda bir yüzük saklanır. Bir kişi kaldırılır ve kaldırılan kişiden yüzüğü bulması istenir. Bunu da diğer kişilerin tarifleri ile yapar. Yüzüğü arayan kişi diğer kişilerin verdiği ipuçlarına göre yüzüğün kimde olduğunu bulur. Bu oyunların yanısıra daha farklı oyunlarda oynanmaktadır. Bu oyunlar kişilerin hem birbirleriyle tanışmasını hem de etkileşim ve iletişim kurmasını sağlar. Kişiler çapşı denilen oyunla çok kısa bir süre içinde birbirleri ile tanışma imkanı bulur. Aykan denilen oyunda bunun hemen akabinde gelir. Bu oyunda da en fazla bir dakika kadar süre içerisinde birbirleriyle konuşma imkanı sağlanmış olur. Onlar da eğer iletişim kurmak isterlerse bu fırsatı değerlendirmeye çalışırlar. Eş seçme oyununda ise eşini vermemenin cezası vardır. Kişiler eğer eşlerine bağlı iseler eşlerini vermezler. Bağlı değillerse eşlerini değiştirirler. Eşine ne kadar bağlı ise o kadar cezaya tahammül eder. Bu bağlılığı hem karşısındaki kişiye hem de topluma yansıtmış olur. Bunun gibi diğer oyunların oynanmasında da bir takım incelikler ve faydalar vardır. Bu tip oyunların yanı sıra toplantılarda maniler, güzel sözler, şarkılar vs. söylenir. Bir çok değişik konular konuşulur | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:33 pm | |
| Adıgelerin eski dinleri ve İslam'ın Kafkasya'ya girişi
Adıgeler Kuzey Kafkasya halklarından olup, tarihin bilinen en eski devirlerinden günümüze kadar Kuzey Kafkasya'nm orta ve batı kesimlerinde yaşayan ve Adıge dilini konuşan otohkton halklardan birisidir. Batılılar onların ülkelerine Circassia, kendilerine de Circassien derler. Osmanlı kaynaklarında diğer Kafkas halkları ile birlikte Çerkes-Çerakis tabiri kullanılmaktadır. Araplar ise bunlara Şerkes-Şerakis adını verirler. Adıgeler bilinen en eski tarihleri içinde hiç bir zaman dinsiz bir dönem geçirmemişlerdir. Tarih boyunca üç önemli dine mensup olmuşlardır. Bunlar eski dinleri, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktır. Eski Adıge dini, üç ana grupta incelenebilir. Birincisi inançlar, ikincisi ibadetler, üçüncüsü de ahlaktır. Bunların dışında büyü, sihir, tılsım, fal vb. batıl itikatlar ve kutsal tasavvuru içinde ele alınabilecek tabiattaki çeşitli varlıklarla ilgili kültleri (dağ, ağaç vs.) sayabiliriz. Tanrı Tha Eski Adıge inançlarından en önemlisi hiç şüphesiz bütün dinlerde görülen Yüce Tanrı inancıdır. Adıgeler Tanrı'ya "Tha" ismini verirler. O kainatın yaratıcısıdır, bütün mukadderat elindedir, kullarına acıyan, bağışlayan, merhamet eden, sağlık veren ve aynı zamanda cezalandırandır. Tha'ya yüklenen bu sıfatlar, tevhid inancının izlerini taşır. Adıge inançlarında Tha'nın dışında başka tanrılar da mevcuttur. İkinci derecedeki tanrı, Tha'nın insanları terbiye vasıtası olan Yıldırım ilahı Şıble'dir. Bu ikisi dışında başka tanrılar da görülür. Ahiret, cennet, cehennem, ceza, mükafat, ruhun ölümsüzlüğü, yeniden dirilme, melek, şeytan, cin eski Adıge inançları içinde yerini alır. İbadet figürleri Eski Adıge dininde ibadet de önemli bir yer tutar. Adıge ibadetleri dans ve müzik eşliğinde bir takım figürler icra edilerek mabet olarak kullandıkları "kutsal koru"larda yapılırdı. İbadeti Thamade yönetirdi. Diğer dinlerde görülen oruç, kurban, dua vb. ibadetler eski Adıgelerde de mevcuttu. Doğum ve ölüme çok önem verilir, bu iki olayla ilgili yapılan törenler en önemli dini görevlerden sayılırdı. Bütün bunlar dünyadaki diğer benzer ilkel dinlerde olduğu gıbi dinin ilk kaynağının ilahi olduğu ve tek tanrı inancından, çok tanrı inancına geçildigi şeklindeki tezi desteklemektedir. Çünkü eski Adıge inançların da Tha merkezi bir konumdadır ve herşeyin yaratıcısıdır. Vı Abıgeba? Adıgeler üstün ahlaka önem verirler. Adıgeliği insanlıkla bir tutarlardı. Birisi yanlış ve hatalı bir iş yaptığında "Vı Adıgeba?" (Adıge değil misin?) derlerdi. Ahlaki umdeler ferdi ve sosyal hayatın tamamını düzenleyen şifahi kanunlar bütünü Khabze'nin içinde yer alırdı. Khabze kutsal sayılır ve ona uymayanlar Thamadeler kurultayı tarafından cezalandırılır. Eski Adıge dinini bu şekilde özetledikten sonra Kuzey Kafkasya'nın İslamiyet'le tanışmasına geçebiliriz. İslamlık döneminden önce Kuzey Kafkasya'da Hıristiyanlık görülse de hiç bir zaman başarılı olamamıştır. Bugün Abhaz ve Osetler'in bir kısmı ile Mezdok bölgesi Kabardeyleri hariç Kuzey Kafkasya'nın tamamı Müslümandır. Diaspora'daki Kuzey Kafkas kökenlilerden ise sadece Basklar Hıristiyan olup diğerleri Müslümandır. Çünkü Hıristiyanlık Kuzey Kafkas halklarının ruhuyla bağdaşmamıştır. İslam'ın gelişi İslamiyet Kuzey Kafkasya'ya Hz. Ömer dönemi fetihleri sırasında, İran'ın fethinden sonra Dağıstan bölgesinden girmiştir. Hicri 7. asırda Kuzey Kafkasya'ya giren İslam orduları Hazarlarla uzun süren savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır. Bu dönem içinde Dağıstan ve Çeçenistan bölgeleri ve Orta Kafkaslar'ın bir kısmı İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. Sonraki yıllarda toplu olarak müslümanlaşma hız kazanmıştır. Hanefi ve Şafii mezhebi yaygındır. Ayrıca Müridizm hareketi olarak bilinen Nakşibendilik halk tabakalarının İslamlaşmasında ve Ruslara karşı yapılan savaşlarda büyük roller üstlenmiştir. İslamiyet Kuzeybatı Kafkasya (Çerkes-ya)'ya doğuya göre biraz daha geç tarihlerde girebilmiştir. Bu bölgede 13.yüzyıllarda başlayan İslamlaşma Osmanlı ve Kırımlıların çalışmaları ile ancak 18.yüzyılda tamamlanabilmiştir. Kuzeybatı Kafkasya'nın İslamlaşmasında en önemli görevlerden birisini de İmam Şamil'in naibi Muhammed Emin yerine getirmiştir. İslamiyet'in dünyanın en çok etnik unsurunun bir arada yaşadığı Kuzey Kafkasya'da yerleşmesi bazı önemli sonuçları doğurmuştur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: 1- Halk Hıristiyanlık'la karışmış çok tanrılı eski dinlerinden ayrılıp fıtrat dini olan İslam'la şereflenmiştir. 2- Kuzey Kafkas halklarının etnik mozayiği, İslam kardeşliği çatısı altında pekişmıştir. 3- İslamiyet'in bölgeye girmesiyle İslam coğrafyası son derece jeopolitik ve stratejik önemi olan bir ülke kazanmıştır. 4- Yüzyıllar boyunca Ruslar'a karşı verdikleri bağımsızlık savaşlarına İslamiyet güç kazandırmış, dirençlerini artırmış ve sıcak denizlere inme politikasını uygulamada Rusları yorgun düşürmüş, böylece İslam dünyasının Kuzey cephesinden parçalanıp dağılmasına engel olmuşlardır. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:36 pm | |
| Çerkeslerde Giyim Kusam
Kafkaslilarin giysilerinin her birinin gerek islemecilik gerekse görsel zenginlik açisi ndan sanat eseri oldugunu söylemek abartili olmaz. Hazar Denizi'nden Karadeniz'e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, dünyada dillerin ve lehçelerin en yogun oldugu bir yöredir. Burada yasayan halklar ortak bir kültürü paylasir. Erkeklerin eskiden günlük, simdilerde ise sahne ve tören giysisi olan çerkeska bu ortakligin simgesidir. Kadin elbiseleri kapalidir ama dekoratiftir. 1925-1926 yillarinda etnograf B.A. Kuftin Kuzey Kafkas giysilerinden olusan zengin bir koleksiyonu Sovyetler Birligi Halklari Müzesi'ne teslim etmistir. Bu giysiler 1948'de Devlet Etnografya Müzesi'ne nakledilerek korumaya alinmis tir.
ERKEKLER ZARIF VE CIDDI GIYINIRDI
Erkekler ev yasaminda iç gömlek, pantalon ve besmetten (gömlek) ibaret olan sade giysileri, disarida ise üzerine 'çerkeska', kalpak ve yumusak çizme giyerlerdi. Bas giysileri üç türlü idi; ipek takke, yün külah ve kalpak. Deriden yapilmis ‘suruk’ dedikleri güzel çizmeler ve ayakkabilar giyerlerdi. Kemer, deri veya ipekten yapilirdi. Erkekler kemerlerine silahlarini ve edevatlarini asardi. Altin ve gümüsten halka halinde kemerler de yapilirdi. Süs ve taki cinsinden bayanlar, altin ve gümüs küpe, yüzük, bilezik, bronz taç, gerdanlik; erkekler de yüzük takardi.
KADINLARIN ZERAFET TERCIHI
Kafkas kadin giysileri dis görünüsleri ile tam bir zerafet ve asalet ömegidir. Biçimi y üzyillarca bozulmadan korunabilmistir. Dagli kadinlar giyimlerine özen gösterir ve vü cutlarini korurlar. Küçük yaslardan baslayarak ince belli ve dik orantili vücutlarini korumaya çalisirlar.Bayan kiyafetleri daha çok farklilik arzederdi. Yapilis tarzi erkek kiyafetlerine benzer, gömlek ile fase denen gögüs kismi islemeli miflonlu pardesüden olusurdu. Ayakkabi az farkla erkek ayakkabisina benzerdi. Elbise için fabrika mamülü farkli kumas ve bezler ile ipek kumaslar kullanilirdi. Ayakkabilarini sahtiyan, yünlü kumas ve deriden bizzat kendileri yaparlardi.
Kuzeybati Adigeleri biyik, bazilari da sakal birakirlardi. Saçlarini kaziyip tepede ve sol kulaga yakin bir tutam saç birakirlardi. Tras biçagini hep yanlarinda tasirlardi. Bayanlar saçlarini yapardi. Bir mezarda taç seklinde örülmüs bayan saçi bulunmustur.
Topragin bereketi ve havanin güzelligi sebebiyle Çerkeslerin ve Kafkas kabilelerinin bedenleri son derece gelismis olup bünyeleri sikintiya çok dayaniklidir. Sportif uzuvlari güzel bir görünüm arzetmektedir.
Kabileden kabileye modelde farklilik göstermesine ragmen genellikle tüm Kuzey Kafkas halklarinin giysileri ayni model idi. Giysiler çogunlukla yünden örülürdü.
17. Asirda Adigeler kirmizi elbise giyerlerdi. 2. Yarida ise siyah yayginlasti. Ipek, yün ve benzerinden mamul tsey (kaftan) giyerlerdi. Ayakkabiyi deriden, kumastan, örme ipten, islenmis deriden yaparlardi. Suruk dedikleri bir nevi çizme giyer, içine ot koyarlardi. Erkek kiyafeti kesinlikle silahli olurdu. Sadece psi ve workler degil biraz varlikli insanlar da zirh ve migfer giyerlerdi. Kafanin iki yaninda saç birakilir, örülürdü. Abazalar saçlarini uzatir, Kabardeyler saç ve sakali tras ederlerdi. Dagistanda sakali olmayana itibar edilmezdi.
Bayan kiyafeti genellikle ayri olmakla beraber erkek giysisine benzedigi noktalar da bulunurdu. Bas giysileri çok farkli idi. Inguslarda kuryari yünden örülür, külahin ucu sivriltilip öne dogru bükülürdü. Asetin kizlar esarptan baska yuvarlak küçük sapkalar da giyerdi. Adigeler ipek veya kumastan mamul altin ve gümüs süslemeli küçük sapkalar giyerdi. Gerdanlik, yüzük ve bilezikler, altin, bronz, bakir, gümüs gibi farkli madenlerden yapilirdi. Saçlar Adigelerde en iyi süslenirdi. 1634te Adigey;de bayanlar saçi açik gezerdi. Terkede yasayan Adige kizlar 1638;de ikili örgü yaparlardi. 1669da 7-8 örgü yapildigi görülmüstür. Kadinlar ellerine kina yakardi. 17-18. Asir bayan mezarlarinda ahsap veya kemik tarak, ayna, yüksük, igne vs. özel esyalar bulunmustur.
1861 öncesinde giyim kusam dag bölgelerinde ayni kaldi ama vadilerde biraz degisiklik göstermeye basladi. Fabrika dokumasi kumaslar kullanilmaya baslanmakla beraber dag bölgelerinde elde yapilan iç ve üst giysilik kumaslar da kaliteliydi. Koyun derisinden sapka, kürk, pantalon vs. yapilirdi. Keçe yamçi ihtiyaçtsan fazla üretilip satilirdi. Kabardey, Dagistan ve Çeçen yamçilari daha çok tutulurdu. kullanilirdi. Daglarda keçi kilindan, ovalarda ise deve yününden yapilmakta olan sharhon (baslik) ile az islenmis kaba deriden yapilan suruk (çizme) çok yaygin kullanilmaktaydi. Fantazileri de yapilan bu çizmeleri zenginler iyi sahtiyandan yaptirirlardi. Bunlarin fabrikasyon üretimini yapan atelyeler de kurulmuttu.
Mezdog Adigelerinde de kiyafet genelde muhafaza edilmistir. Ancak, degisik halklardan olusan bu yerlesim biriminin etkileri olmus ve metal para süsü, kisa kol, Rus etegi, pek siki takip edilmeyen esarp kullanimi vb. degismeler vuku bulmustur. Kabardey;de büluga ermis kizlar için fes zaruri idi. Atalik adeti tamamen, misafirperverlik ve hoh kismen kayboldu. Kan davalari siddetini kaybedip, düsman taraflar daha kisa zamanda baristirilir oldu.
Ölü içn kadeh kaldirarak hoh söyleme adeti gelisti. Adigeler Mezdog Kabardey den küçük aileler halinde göçtüler. Mezdoga gelen akraba gruplar bulusup büyük kabileler olusturdular (winagoe zekhes). Ticaret ve para gelistikçe aile yeniden küçülmeye basladi.
Çoçuklarina müslüman adlari vermelerine ragmen vaftiz esnasinda degistiriliyordu. Çok önem verilen vaftiz için Mezdoga giderlerdi.
13-15. Asirlarda bölgeyi dolasmis olan yabanci gezginlerin anlattigina göre; psiler ve werkler disindaki erkekler altin ve gümüs süsleme kullanmazdi. Belereçinska yakin bir yerde bulunan beylere ait bir mezarda ince ipek bulunmustur. çamasirin üstüne besmet dedikleri kisa pantolon giyerlerdi. Üst kisma halat denen bir çesit hirka giyilirdi. Anilan mezarda keçi derisinden mamul kürk parçasi da bulunmustur. Bas giysileri üç türlü idi; ipek takke, yün külah ve kalpak. Deriden yapilmis suruk dedikleri güzel çizmeler ve ayakkabilar giyerlerdi. Kemer, deri veya ipekten yapilirdi. Erkekler kemerlerine silahlarini ve edevatlarini asardi. Altin ve gümüsten halka halinde kemerler de yapilirdi. Süs ve taki cinsinden bayanlar, altin ve gümüs küpe, yüzük, bilezik, bronz taç, gerdanlik; erkekler de yüzük takardi.
Bayan kiyafetleri daha çok farklilik arzederdi. Yapilis tarzi erkek kiyafetlerine benzer, gömlek ile fase denen gögüs kismi islemeli miflonlu pardesüden olusurdu. Ayakkabi az farkla erkek ayakkabisina benzerdi. Elbise için fabrika mamülü farkli kumas ve bezler ile ipek kumaslar kullanilirdi. Ayakkabilarini sahtiyan, yünlü kumas ve deriden bizzat kendileri yaparlardi.
1961 öncesinde erkek kiyafetleri asagi yukari ayni idi, hep ayni cinsten giyiniyorlardi. Erkek kostümü pisnet (gömlek), çerkeska, yamçi, baslik ve Ruslar papaha dedigi kalpaktan olusmaktaydi. Çerkezkanin haziritl diye isimlendirilen kursunluklari vardi. Barut kullanimindan önce yaldizlanmis kemikten veya gümüs süsleme malzemelerinden süs olarak yaparlardi. Süslü Çerkeskalar merasimlerde giyilirdi. Tüccarlar çogalmaya baslayinca demir atelyeleri de gelisti ve silahlari (kiliç, kama, rovelver vb.) kalite kazandi.
Erkeler yamçinin altina zirh gömlek giyer, baslarina üstü sivri veya kubbe seklinde migfer takarlardi. Egri uçlu kiliç ve düz kama kullanirlardi. Bunlarin kabzasi haç seklinde olurdu. Migfer ve kiliçlarda Arapça veya farsça yazilara rastlanirdi. Ok ve ok ucu yapimi, koruma gereçlerinin tasidigi önem sebebiyle oldukça gelismisti. Yayin tutacak yeri kemikten yapilirdi. Zirhi delen çelik uçlu oklar yapilirdi. Mizrak ve topuz pek az kullanilirdi.
Savasirken zirh ve migfer giyerlerdi. 17. Asirda Adige ve Dagistanlilar metal kalkan, Inguslar da ahsap üstüne deri geçirilmis yuvarlak kalkan kullanmislardir. 17. Asirda haziritl dedikleri fiseklikler ok yerine fisekle doldu. Yaylar çok özenerek yapilirdi. Oklarin boyunun bir metreyi geçtigi olurdu. Bu çagda erkeklerin çogunun tüfegi ve tabancasi olmustu. Ama ok ile yay da kullaniyorlardi. Derbent, Terek, Temruk, Sucukkale vs. yerlerde toplari vardi. Kilici ustaca kullaniyorlardi. 18. Asirda ucu egri kamalar yayginlasmaya basladi. Her erkekte deri kin içinde biçak, çakmak tasi, kapanan tras biçagi ve ahsap veya kemik barutluk bulunurdu. | |
| | | "๓єгฬє.. Adminstratör
Reputation : 1000000 Puanın : Mesaj Sayısı : 1158 Kayıt tarihi : 20/03/09 Yaş : 31 Nerden : >> ordu <<
| Konu: Geri: Çerkes KüLtürü !! C.tesi Nis. 04, 2009 2:37 pm | |
| Bunlarda ülkemizdeki tanınmış ünlü çerkezler..
Hıncal Uluç (Yazar-yorumcu), Aytunç Altundal (Teorisyen), Nazım Ekren, Ahmet Tezcan (Başbakan Danışmanı), Janset (Oyuncu), Deniz Akkaya (Manken), Türkan Şoray (Sanatçı), Sinemis Candemir (Oyuncu-Sunucu), Mehmet Aslantuğ (Sinema oyuncusu), Arzum Onan (Eski Manken), Ediz Hun (Sinema oyuncusu-siyasetçi), Erkan Özerman (Organizatör), Tayfur Havutçu (Milli oyuncu-BJK futbolcusu), Süleyman Seba (Beşiktaş Spor Kulübü eski Başkanı), Asuman Krause(Manken), Vatan Sasmaz(Oyuncu), Osman Sinav(Yonetmen), Abdullatif Sener(Basbakan Yar.), Zekeriya Temizel, Sedat Peker, Hakki Kurmel(isadami), Deniz ******(CHP lideri), Rutkay Aziz(Tiyatrocu), Doga Rutkay Aziz(Oyuncu), Emre Kongar(Yazar-Yorumcu), Rasim Kara(Tek.Direk), Aykut Kocaman(Futbolcu), Oguz Cetin(eski FB li oyuncu), Sergen Yalcin(BJK li oyuncu), Sansal Atasagun(Eski MIT mustesari), Ugur Dundar(Sunucu), Nuzhet Kandemir(Emekli Amerika buyukelcisi-Yorumcu), Kenan Evren(Eski Cumhurbaskani), Yekta Gungor Ozden(Anayasa mahkemesi eski baskani), Ahmet Necdet Sezer(T.C.Cumhurbaskani), Husamettin Ozkan(Eski Basbakan Yard.Devlet Bakani), Can Bartu(Eski Futbolcu), Gaffar Okan, Atila Saral(Sinema Oyuncusu), Yildirim Gencer(Sinema Oyuncusu), Erdal Keser(GS li futbolcu), Dogan Cuceloglu, Kenan Isik( Sunucu), Fahri Koruturk(Eski Cumhurbaskani), Ruhat Mengi(gazateci), İpek Özkök(Spor spikeri), Hasan Kabze(Futbolcu), Ozlem Yildiz(Manken,sunucu), Dogan Gures(Eski genelkurmay baskani), Cetin Dogan (Eski 1.ordu Komutani), Haluk Koç, Önder Sav, Onur Öymen, İnal Batu, Atilla Sav,Cevdet Selvi, Pelin Batu(Oyuncu), Senay Akay(manken), Muserref Akay(Sanatci), Tan Sağtürk(Oyuncu-Balet), Ali Güven (Şarkıcı), Kenan İmirzalıoğlu (Oyuncu) | |
| | | | Çerkes KüLtürü !! | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|